1 اَلَّذِينَ kelimesi ise, göze görünmezden evvel akla görünen garip ve yeni hakikatlere bir vasıta-i işarettir. Bunun içindir ki, hakikatleri tebdil ve tecdid eden ve inkılâpları tasvir için kullanılan işaret ve vasıtalardan en çok kullanılan اَلَّذِينَ ve emsalidir.

Kur’ân’ın tecellîsiyle çok neviler silindi, hakikatler yıkıldı. Onlara bedel, yeni yeni neviler, hakikatler teşekkül etti. Evet, zaman-ı cahiliyete bak: O zamanda bütün neviler millî rabıtalar üzerine teşekkül ettiği gibi, içtimaî hakikatler de taassub-u kavmî üzerine bina edilmişti. Kur’ân’ın tecellîsiyle o rabıtalar kesildi, o hakikatler tahrip edildi. Onlara bedel, dinî rabıtalar üzerine yeni neviler ve hakikatler ihdas edildi.

Evet, Şems-i Kur’ân’ın tulûu ile, bazı kalbler, onun ziyasıyla tenevvür etti. Ve mü’minlerin nev’ini temyiz ve tayin eden bir hakikat-i nuraniye meydana geldi. Kezalik, o keskin ziya karşısında, mezbeleye benzeyen bazı pis kalbler de yanıp kömür oldular. Ve o kâfirlerin nev’ini ilân eden zehirli bir hakikat-i küfriye husule geldi. İşte bu hakikat-i küfriyeye işaret için اَلَّذِينَ zikredilmiştir.

Maahâzâ, her iki اَلَّذِينَ arasında tam bir münasebet vardır. Çünkü, herbirisi birbirine zıt olan bir hakikate işarettir.

Ve keza, harf-i tarif olan اَلْ’in ifade ettiği beş mânâyı اَلَّذِينَ’de ifade ediyor. O mânâların en meşhuru, ahiddir. Yani, gerek اَلْ’den, gerek اَلَّذِينَ’den, mâhut ve malûm birşey kasdedilir. Binaenaleyh, Ebu Cehil, Ebu Leheb, Ümeyye ibni Halef ve saire gibi mâhut ve meşhur büyük kâfirlere اَلَّذِينَ ile işaret edilmiş olduğu ihtimali pek kavîdir. Bu ihtimale binaen, şu âyet, gaybdan ihbar eden âyetlerden biri olur. Çünkü onlar küfür üzerine ölmüşlerdir. Ve aynı zamanda, i’câz-ı mânevînin dört nev’inden bir nev’i, şu gaybî ihbarlardan tezahür eder.

Dipnotlar - Arapça İbareler - Haşiyeler:

1 : O kimseler ki .
« Önceki Sayfa  | | Sonraki Sayfa »
Önceki Risale: 5. âyetin Tefsiri / Sonraki Risale: 7. âyetin Tefsiri
Ekranı Genişlet
Lügat Listesi

Lügatler :

ahid : belirlilik, bilinen bir şey olma
Ebu Cehil :
Ebu Leheb :
emsal : benzerler, arkadaşlar
hakikat : gerçek mahiyet, asıl
hakikat-i küfriye : küfrün hakikati, inkâr ve inançsızlığın gerçeği
hakikat-i nuraniye : nurlu, aydınlık gerçek
harf-i târif : gr. Arapça’da isimlerin başına gelen ve o ismi belirli, bilinen bir isim yapan “el” takısı
husule gelmek : ortaya çıkmak, meydana gelmek
aziz : çok değerli, izzetli, saygın
beyan edilme : açıklanma
cehil : bilgisizlik
gaybdan : bilinmeyen, görünmeyen âlemden
gaybî ihbar : bilinmeyen, görünmeyen şeyleri haber verme
hadîs : Peygamber Efendimizin (a.s.m.) mübarek söz, fiil ve hareketi veya onun onayladığı başkasına ait söz, iş veya davranış
hak : doğru
hakikaten : gerçekten
i’câz-ı mânevî : mânevî mu’cizelik
ihbar : haber verme, bildirme
ihtimal : olasılık
inkâr : reddetme
kavî : kuvvetli, güçlü
kaziye : önerme, hüküm
kelâm : söz, ifade
küfür : inkâr etme, kabul etmeme
mâhut : bilinen, tayin edilmiş
mânâ-yı murad : kastedilen, istenilen mânâ
muhalif : farklı, aykırı
muhkemât : İslâmiyetin sağlam ve kuvvetli kanunları, emirleri; yoruma ihtiyaç bırakmayacak derecede mânâsı açık olan ve nesh edilme imkânı olmayan sözler, hükümler
murad : maksat, istenilen
müfessir : Kur’ân-ı Kerimi mânâ bakımından tefsir eden, yorumlayan âlim kimse
müştemil : kapsayan, içine alan
mütevatir hadis : yalanda birleşmeleri mümkün olmayan toplulukların birbirinden ve ilk topluluğun da Peygamber Efendimizden (a.s.m.) aktardığı hadîs
nass : kesin hüküm; söyleyen kişideki bir mânâ sebebiyle zâhirden daha açık olan lafız; meselâ
nev’i : tür, çeşit
saire : başkaları, diğerleri
teemmül : etraflıca düşünme, tefekkür etme
tereddüt : kararsızlık, kuşku
tezahür : ortaya çıkma, görünme
zahir : açık, görünen; söyleyenin maksadı, düşünülmeye muhtaç olmaksızın anlaşılmakla birlikte mânâsı, tevil ve yoruma açık olan söz
zaruriyât-ı diniye : din ve dünya işlerinin kıvamının kendilerine bağlı zorunlu hususlar; dinî esaslar
içtimaî : sosyal, toplumsal, topluma ait
ihdas : icad etme, bir şeyi meydana getirme
inkılâp : değişim
keza : böylece, bunun gibi
kezalik : bunun gibi, böylece
maahâzâ : bununla birlikte
mâhut : bilinen, tayin edilmiş
malûm : bilinen
mezbele : çöplük
mü’min : iman eden, Allah’a ve Onun gönderdiği şeylere inanan
nevi : tür, çeşit
rabıta : bağ
Şems-i Kur’ân : Kur’ân güneşi
şiddet-i hırs : aşırı hırs, şiddetli istek, arzu
taassub-u kavmî : aşırı milliyetçilik, ırkçılık
tahrip edilme : yıkılma, yok edilme
tasvir : anlatma, ifade etme
tayin : belirtme, belirleme
tebdil : değiştirme
tecdid : yenileme, tazeleme
tecellî : ortaya çıkma, yansıma
temyiz : üstün tutma, ayırma
tenevvür : aydınlanma
teşekkül : oluşma, meydana gelme
tulû : doğma
vasıta-i işaret : işaret vasıtası, aracı
zaman-ı cahiliye : cahiliye dönemi
ziya : ışık
Yükleniyor...