وَمِنَ النَّاسِ مَنْ يَقُولُ اٰمَنَّا بِاللّٰهِ وَبِالْيَوْمِ اْلاٰخِرِ وَمَا هُمْ بِمُؤْمِنِينَ 1
Bu âyetin makabliyle veçh-i nazmı: Nasıl ki, bir hükümde iki müfredin iştiraki veya bir maksatta iki cümlenin ittihadı atfı icap ettirir. Kezâlik, bir hedefi, bir garazı takip eden iki kıssanın da atıfları belâgatin iktizasındandır. Binaenaleyh, on iki âyetin hülâsasını tazammun eden münafıkların kıssası, kâfirler hakkında geçen iki âyetin meâline atfedilmiştir.

Evet vakta ki, en evvel Kur’ân’ın senâsıyla başlandı. Sonra mü’minlerin medhine intikal etti. Sonra kâfirlerin zemmine incirar etti. Sonra, insanların kısımlarını ikmal etmek için, münafıkların kıssası zikredildi.

S - Kâfirlerin zemmi hakkında yalnız iki âyetle iktifa edilmiştir. On iki âyetin hülâsasıyla münafıklar hakkında yapılan itnab neye binaendir?

C - Münafıklar hakkında itnabı, yani tatvili icap ettiren birkaç nükte vardır:

Birincisi: Düşman meçhul olduğu zaman daha zararlı olur. Kandırıcı olursa daha habis olur. Aldatıcı olursa, fesadı daha şedit olur. Dahilî olursa, zararı daha azîm olur. Çünkü; dahili düşman kuvveti dağıtır, cesareti azaltır. Haricî düşman ise, bilâkis, asabiyeti şiddetlendirir, salâbeti arttırır. Nifakın cinayeti, İslâm üzerine pek büyüktür. Âlem-i İslâmı zelzeleye maruz bırakan nifaktır. Bunun içindir ki, Kur’ân-ı Azîmüşşan, ehl-i nifaka fazlaca teşniat ve takbihatta bulunmuştur.

Dipnotlar - Arapça İbareler - Haşiyeler:

1 : “İnsanlardan bir kısmı da, mü’min olmadıkları halde, ‘Allah’a ve âhiret gününe inandık’ derler; fakat onlar inanmamışlardır.” Bakara Sûresi, 2:8.
Önceki Risale: 7. âyetin Tefsiri / Sonraki Risale: 9-10. âyetin tefsiri
Ekranı Genişlet
Lügat Listesi

Lügatler :

âlem-i İslâm : İslâm dünyası
asabiyet : duygusal bağlılık, akrabalık, taraftarlık, milliyetçilik
atfedilmek : bağlanmak
atıf : (Ar. gr.) bağlaç; bir mânâ bütünlüğünü korumak için, bir bağlaç vasıtasıyla kendinden öncesiyle sonraki kelime veya cümle grubu arasındaki irtibatı sağlayan edat; “vav” harfi gibi
azîm : büyük
belâgat : sözün düzgün, kusursuz, yerinde, hâlin ve makamın icabına göre söylenmesi
binaenaleyh : bundan dolayı
dahilî : içe ait, içle ilgili
ehl-i nifak : münafıklar; iki yüzlü, inanmadığı halde inanmış görünen kimseler
fesad : bozma, bozulma, bozgunculuk
garaz : maksat, gaye
habis : çirkin, pis
hülâsa : öz, özet
icap ettirme : gerektirme
ikmal : tamamlama
iktifa : yetinme
iktiza : bir şeyin gereği
incirar etmek : bir şeye varmak, dayanmak
intikal : geçme, bir şeye varma
iştirak : katılım, ortaklık
itnab : sözü uzatma; yeni bir fayda için, maksadı alışılmamış bir tarzda uzun bir söz ile ifade etme
ittihad : birleşme
kâfir : Allah’ı veya Onun kesin olarak emrettiği şeylerden herhangi birini inkâr eden kimse
kezâlik : böylece, bunun gibi
kıssa : ibretli hikâye
Kur’ân-ı Azîmüşşan : şan ve şerefi yüce olan Kur’ân
makabl : öncesi
maksad : hedef, gaye
maruz bırakma : karşı karşıya bırakma, tesirinde bırakma
meâl : anlam, mânâ
müfred : gr. tekil
münafık : iki yüzlü, inanmadığı halde inanmış görünen kimse
nifak : iki yüzlülük, inanmadığı halde inanmış görünme hali
salâbet : değerleri korumadaki ciddiyet, dayanıklılık
senâ : övgü
takbihat : çirkinlikle niteleme, çirkin gösterme
tatvil : uzatma
tazammun : kapsama, içine alma
teşniat : çirkin görme, çirkin sayma
vakta ki : ne zaman ki, nasıl ki
veçh-i nazmı : tertip ve diziliş yönü
zelzele : sarsıntı
zem : kötü, kötülük, çirkinlik
Yükleniyor...