MÜSLÜMANLIK, TECESSÜD VE TESLİL AKÎDESİNİ REDDEDER!

İngiltere’nin en meşhur ve en büyük müverrihlerinden Edward Gibbon Roma İmparatorluğunun İnhitat ve Sukutu adlı eserinde şöyle diyor:

Ganj Nehri ile, Bahr-i Muhit-i Atlasî (Atlas Okyanusu) arasındaki memleketler, Kur’ân’ı, bir kanun-u esasî ve teşriî hayatın ruhu olarak tanımışlardır. Kur’ân’ın nazarında, satvetli bir hükümdarla, zavallı bir fakir arasında fark yoktur. Kur’ân, bu gibi esaslar üzerinde öyle bir teşrî vücuda getirmiştir ki, dünyada bir nazîri yoktur.

Müslümanlığın esasatı, teslisiyet ve Allah’ın tecessüdiyetini ve vahdet-i vücut akidesini reddetmektedir. Bu mutasavvifâne akideler üç kuvvetli ulûhiyetin mevcudiyetini ve Mesih’in, Allah’ın oğlu -hâşâ!- olduğunu öğretmektedir. Fakat bu akideler, ancak mutaassıp Hıristiyanları tatmin edebilir. Halbuki Kur’ân, bu gibi karışıklıklardan, iphamlardan âzâdedir.

Kur’ân, Allah’ın birliğine en kuvvetli delildir. Feylesofane bir dimağa mâlik olan bir muvahhid, İslâmiyetin nokta-i nazarını kabul etmekte hiç tereddüt etmez. Müslümanlık, belki bugünkü inkişaf-ı fikrimizin seviyesinden daha yüksek bir dindir.
Edward Gibbon1

• • •

Dipnotlar - Arapça İbareler - Haşiyeler:

1 : Edward Gibbon, The History of The Decline And Fall of The Roman Empire, 5/168
« Önceki Sayfa  | | Sonraki Sayfa »
Önceki Risale: Bakara Sûresi / Sonraki Risale: Bir Müdafaa (Takriz)
Ekranı Genişlet
Lügat Listesi

Lügatler :

akide : inanç
âzâde : uzak, beri
Bahr-i Muhit-i Atlasî : Atlas Okyanusu
cihan : dünya
dimağ : akıl, beyin
edebî : edebiyatla ilgili
esasat : esaslar, prensipler
filozofane : filozof gibi, felsefeci gibi
Ganj Nehri :
hakkaniyet : hak oluş, doğruluk, gerçekçilik
hâşâ : asla öyle değil
Hıristiyan :
hususiyet : hususîlik, özellik
İngiltere :
inkişaf-ı fikr : fikrin, düşüncenin gelişmesi, ilerlemesi
ipham : kapalılık, anlaşılmazlık
izhar : gösterme, açığa çıkarma
kabil-i temyiz : ayırt edilebilir
kanaat : görüş, fikir
kanun-u esâsî : anayasa, temel kanun
mâlik : sahip
mevcudiyet : var olma hali
mutaassıp : tutucu
mutasavvıfâne : mutasavvıflar gibi, Hıristiyan mistikleri (tasavvuf ehli) gibi
muvahhid : Cenâb-ı Allah’ın varlığına ve birliğine inanan, tevhid inancına sahip kimse
müverrih : tarihçi
nazarında : gözünde, bakışında
nazîr : benzer, eş
nokta-i nazar : bakış noktası, açısı
Roma İmparatorluğunun İnhitat ve Sukutu : Roma İmparatorluğunun gerilemesi ve düşüşü
satvet : güç, ezici kuvvet
serapa : baştan aşağı, baştan sona
tebliğ : bildirme, ulaştırma
tecessüd : cisimleşme; batıl dinlerde, Allah’ın herhangi bir maddi varlık şekline bürünmesi, yaratıklarından birinin bedenine girmesi şeklinde inanılan batıl bir Allah inancı
tecessüdiyet : cisimleşmiş olma
teslis akîdesi : üçleme; Hıristiyanların Allah’ın baba, oğul ve mukaddes ruh olmak üzere üç varlıktan mürekkep olduğuna inanmaları
teşrî : şerîat, yasa
teşriî : yasamaya dair, kanunla ilgili, şeriata dair
ulûhiyet : ilâhlık, tanrılık
vahdet-i vücut : “Allah’ın varlığı o kadar mükemmeldir ki, diğer varlıklar Ona göre bir gölge gibidir ve ‘varlık’ adını almaya lâyık değiller” tarzında, Allah’tan başka varlıkları âdeta inkar eden bir tasavvufî görüş
Yükleniyor...