1 (اَلْحَمْدُ ِللّٰهِ) Evvelâ: Bu kelimeyi mâkabline bağlattıran cihet-i münasebet, Rahmân ve Rahîm’in delâlet ettikleri nimetlerin hamd ve şükürle karşılanması lüzumundan ibarettir.
Saniyen: Şu اَلْحَمْدُ ِللّٰهِ cümlesi, herbiri niam-ı esasiyeden birine işaret olmak üzere, Kur’ân’ın dört sûresinde 2 tekerrür etmiştir. O nimetler de, “neş’e-i ûlâ ile neş’e-i ûlâda beka, neş’e-i uhrâ ile neş’e-i uhrâda beka” nimetlerinden ibarettir.
Salisen: Bu cümlenin Kur’ân’ın başlangıcı olan Fâtiha Sûresine fâtiha, yani başlangıç yapılması neye binaendir?
C - Kâinatın ve dolayısıyla insanların hilkatindeki hikmet ve gaye,
3 وَماَخَلَقْتُ الْجِنَّ وَاْلاِنْسَ اِلاَّ لِيَعْبُدُونِ ferman-ı celîlince, ibadettir. Hamd ise, ibadetin icmâlî bir sureti ve küçük bir nüshasıdır. اَلْحَمْدُ ِللّٰهِ’ın bu makamda zikri, hilkatin gayesini tasavvur etmeye işarettir.
Rabian: Hamdin en meşhur mânâsı, sıfât-ı kemâliyeyi izhar etmektir. Şöyle ki: Cenâb-ı Hak, insanı, kâinata câmi bir nüsha ve on sekiz bin âlemi hâvi şu büyük âlemin kitabına bir fihrist olarak yaratmıştır. Ve Esmâ-i Hüsnâdan herbirisinin tecellîgâhı olan herbir âlemden bir örnek, bir nümune, insanın cevherinde vedîa bırakmıştır.
Eğer insan, maddî ve mânevî herbir uzvunu Allah’ın emrettiği yere sarf etmekle hamdin şubelerinden olan şükr-ü örfîyi îfa ve şeriate imtisal ederse, insanın cevherinde vedîa bırakılan o örneklerin herbirisi, kendi âlemine bir pencere olur. İnsan, o pencereden, o âleme bakar ve o âleme tecellî eden sıfatla o âlemden tezahür eden isme bir mir’at ve bir âyine olur.
Saniyen: Şu اَلْحَمْدُ ِللّٰهِ cümlesi, herbiri niam-ı esasiyeden birine işaret olmak üzere, Kur’ân’ın dört sûresinde 2 tekerrür etmiştir. O nimetler de, “neş’e-i ûlâ ile neş’e-i ûlâda beka, neş’e-i uhrâ ile neş’e-i uhrâda beka” nimetlerinden ibarettir.
Salisen: Bu cümlenin Kur’ân’ın başlangıcı olan Fâtiha Sûresine fâtiha, yani başlangıç yapılması neye binaendir?
C - Kâinatın ve dolayısıyla insanların hilkatindeki hikmet ve gaye,
3 وَماَخَلَقْتُ الْجِنَّ وَاْلاِنْسَ اِلاَّ لِيَعْبُدُونِ ferman-ı celîlince, ibadettir. Hamd ise, ibadetin icmâlî bir sureti ve küçük bir nüshasıdır. اَلْحَمْدُ ِللّٰهِ’ın bu makamda zikri, hilkatin gayesini tasavvur etmeye işarettir.
Rabian: Hamdin en meşhur mânâsı, sıfât-ı kemâliyeyi izhar etmektir. Şöyle ki: Cenâb-ı Hak, insanı, kâinata câmi bir nüsha ve on sekiz bin âlemi hâvi şu büyük âlemin kitabına bir fihrist olarak yaratmıştır. Ve Esmâ-i Hüsnâdan herbirisinin tecellîgâhı olan herbir âlemden bir örnek, bir nümune, insanın cevherinde vedîa bırakmıştır.
Eğer insan, maddî ve mânevî herbir uzvunu Allah’ın emrettiği yere sarf etmekle hamdin şubelerinden olan şükr-ü örfîyi îfa ve şeriate imtisal ederse, insanın cevherinde vedîa bırakılan o örneklerin herbirisi, kendi âlemine bir pencere olur. İnsan, o pencereden, o âleme bakar ve o âleme tecellî eden sıfatla o âlemden tezahür eden isme bir mir’at ve bir âyine olur.
Dipnotlar - Arapça İbareler - Haşiyeler:
1 : “Ezelden ebede her türlü hamd ve övgü Allah’a mahsustur.” Fatiha Sûresi, 1:2.
2 : Bu dört sûre En’am, Kehf, Fatır ve Sebe’ sûreleridir.
3 : “Cinleri ve insanları ancak Bana îman ve ibadet etsinler diye yarattım.” Zâriyat Sûresi, 51:56.
2 : Bu dört sûre En’am, Kehf, Fatır ve Sebe’ sûreleridir.
3 : “Cinleri ve insanları ancak Bana îman ve ibadet etsinler diye yarattım.” Zâriyat Sûresi, 51:56.
Önceki Risale: Kur’ân nedir, tarifi nasıldır? / Sonraki Risale: Bakara Sûresi



