Aziz kardeşlerim; Bu Hizb-i Nuriye benim şahsıma ait pek büyük bir keramet-i mâneviyesi var. Şimdi beyan etmek zamanı geldi.

Yirmi üç sene evvel, Eski Said, Yeni Said’e inkılâp ettiği zaman, tefekkür mesleğinde gittiği için 1 تَفَكُّرُ سَاعَةٍ خَيْرٌ مِنْ عِبَادَةِ سَنَةٍ sırrını aradım. Her bir-iki senede o sır, ya Arabî, ya Türkçe bir risaleyi netice verip suret değiştiriyordu. Arabî Katre Risalesinden, tâ Âyetü’l-Kübrâ risalesine kadar, o hakikat devam edip suretler değiştirerek, tâ Hizbü’l-Ekber-i Nuriye suret-i daimesine girdi. Yirmi üç seneden beridir ki, ne vakit sıkılsam ve fikir ve kalbe yorgunluk ve usanç gelse, bu hizbin bir kısmını mütefekkirâne okumuşsam, o sıkıntıyı ve usanç ve yorgunluğu izale ediyordu. Hattâ, bilâistisna, her gece sabaha yakın dört beş saat meşguliyetten gelen usanç ve yorgunluk, o hizbin altısından birisini okumasıyla hiçbir eseri kalmadığı bin defa tekerrür etmiş. Mühim bir hakikati bu hakikat münasebetiyle bu zamanda ehl-i medreseye ve hocalara taallûk eden bir meseleyi beyan ediyorum.

Şöyle ki: Eski zamandan beri ekser yerlerde medrese tâifesi tekkeler taifesine serfürû etmiş, yani inkıyat gösterip onlara velâyet semereleri için müracaat etmişler. Onların dükkânlarında ezvâk-ı imaniyeyi ve envâr-ı hakikati aramışlar. Hattâ medresenin büyük bir âlimi, tekkenin küçük bir velî şeyhinin elini öper, tâbi olurdu. O âb-ı hayat çeşmesini tekkede aramışlar. Halbuki medrese içinde daha kısa bir yol hakikatin envârına gittiğini ve ulûm-u imaniyede daha sâfi ve daha hâlis bir âb-ı hayat çeşmesi bulunduğunu ve amel ve ubudiyet ve tarikattan daha yüksek ve daha tatlı ve daha kuvvetli bir tarik-i velâyet ilimde, hakaik-i imaniyede ve Ehl-i Sünnetin ilm-i kelâmında bulunmasını, Risale-i Nur, Kur’ân-ı Mu’cizü’l-Beyânın mu’cize-i mâneviyesiyle açmış, göstermiş; meydandadır.

İşte, Risale-i Nur’a herkesten ziyade kemâl-i şevkle taraftarâne ve müftehirâne medrese taifesinden olan ulemaların koşmaları lâzım ve elzem iken, maatteessüf, daha medrese ehlinin ekseri, kendi medresesinden çıkan bu âb-ı hayat çeşmesini ve bu kıymettar bâki hazinesini tanımıyor, aramıyor, muhafaza edemiyor. Lillâhilhamd, şimdi tam tamına başladılar. Sözler mecmuası, hem hocaları, hem muallimleri Nurlara çekti.

Hizb-i Nuriye başındaki Türkçe parçasının “tam Arabî bilen” kelimesinden sonra bu yazılsın: “Veyahut, Âyetü’l-Kübrâ ve Münâcat ve Yirminci Mektup risaleleri yanında bulunan ve okuyan.”

Hem dördüncü sahifenin nihayetinden ikinci satırın başındaki
2 لِـْلاَوْقَاتِ vâv tekaddüm etmiş, لِـْلاَقْوَاتِ yazılsın, “kut”un cem’idir.

Hem yirmi ikinci sahifenin dördüncü satırında

3 وَفِى صَحِيفَةِ حَسَنَاتِنَا وَفِى صَحِيفَةِ kelimesinden sonra Hâfız Ali ve Tâhirî ve Hâfız Mustafa ve Nazif ilâve edilecek. وَاَمْثَالِهِ kelimesi de, وَاَمْثَالِهِمْ yazılacak.
• • •

Dipnotlar - Arapça İbareler - Haşiyeler:

1 : “Bir saat tefekkür, bir sene nafile ibadetten daha hayırlıdır.” el-Aclûnî, Keşfü’l-Hafâ, 1:310; Gazâlî, İhyâu Ulûmi’d-Dîn, 4:409. (Kitâbu’t-Tefekkür); el-Heysemî, Mecmeu’z-Zevâid, 1:78.
2 : Vakitlerde.
3 : Sevap defterinde…
Önceki Risale: ( 143 ) / Sonraki Risale: ( 145 )
Ekranı Genişlet
Lügat Listesi

Lügatler :

Arabî : Arapça
Âyetü’l-Kübrâ risalesi : en büyük delil anlamına gelen Risale-i Nur’da bir bölüm; Yedinci Şua
aziz : çok değerli, izzetli, saygın
beyan : açıklama, izah
bilâistisna : istisnasız
hakikat : gerçek, doğru
hizb : bölüm; Hizbü’l-Ekber-i Nuriye
inkılâp etme : dönüşme
ittifak : birleşme, birlik
izale etme : giderme, ortadan kaldırma
kat’iyen : kesin olarak
Katre Risalesi : Mesnevî-i Nuriye adlı eserde yer alan bir risale
keramet-i mâneviye : mânevî keramet
keramet-i Nuriye : Risale-i Nur’a ait keramet
matbu : basılmış, basılan
medrese-i Nuriye : Nur medresesi; Risale-i Nur’un okunduğu yerler
meftihâne : yeni bir kitaba veya yeni bir derse başlarken, talebelere hocası tarafından verilen başlama ziyafeti
muhalif : zıt, karşıt
mürekkep : oluşmuş
mütefekkirâne : tefekkür ederek, düşünerek
müttefikan : birleşerek, fikir birliğiyle
nev : tür, çeşit
rahmet-i İlâhiye : Allah’ın herşeyi kuşatan sonsuz rahmeti
risale : küçük çaplı kitap; Risale-i Nur’un her bir bölümü
suret : biçim, şekil
suret-i daime : daimi bir şekil, biçim
taam : gıda, yiyecek
tefekkür : Allah’ı tanımayı sonuç verecek şekilde varlıklar üzerinde düşünme
tevafuk : denk gelme, uygunluk
âb-ı hayat : hayat suyu
amel : dinin emirlerini yerine getirme
Arabî : Arapça
Âyetü’l-Kübrâ : en büyük delil, Risale-i Nur’da Yedinci Şuâ adlı eser
bâki : devamlı, kalıcı, ölümsüz
beyan etme : açıklama, izah etme
cem’ : çoğul
ehl-i medrese : medreseden yetişenler
ekser : çok, ekser
elzem : çok gerekli
envâr : nurlar, ışıklar
envâr-ı hakikat : hakikat nurları
ezvâk-ı imaniye : imanla elde edilen zevkler
hakaik-i imaniye : iman hakikatleri, gerçekleri
hakikat : gerçek, doğru
hâlis : içten, katıksız, samimi
ilm-i kelâm : kelâm ilmi
inkıyat : boyun eğme, itaat etme
kemâl-i şevk : tam bir şevk
kıymettar : kıymetli, değerli
Kur’ân-ı Mu’cizü’l-Beyan : açıklamalarıyla mu’cize olan, benzerini yapmakta akılları âciz bırakan Kur’ân
kut : gıda
Lillâhilhamd : Allah’a hamd olsun ki
maatteessüf : üzülerek, ne yazık ki
mecmua : kitap
medrese ehli : dinî ilimlerin okutulmasıyla meşgul olan hocalar
mu’cize-i mâneviye : mânevî mu’cize
muallim : öğretmen
müftehirâne : iftihar ederek, övünerek
Münâcat Risalesi : Üçüncü Şuâ
münasebet : bağlantı
nihayet : son
sâfi : arınmış, temiz
semere : meyve, netice
serfürû : boyun eğme
taallûk eden : ilgili olan
tâife : topluluk, grup
taraftarâne : taraftar olarak
tarikat : İlâhî hakikatlere ulaşmak için, şeyhin gözetiminde takip edilen yol
tarik-i velâyet : velilik yolu
tekaddüm etme : öne geçme, ileride olma
tekerrür etme : tekrarlanma
ubudiyet : kulluk
ulema : âlimler
ulûm-u imaniye : imanî ilimler
velâyet : velilik
velî : Allah dostu
ziyade : çok, fazla
Yükleniyor...