BİRİNCİ SUÂLİNİZ: Cedlerinizden birisinin imzası “es-Seyyid Muhammed”e dair mahrem sualiniz var.

Kardeşim buna ilmî ve tahkikî ve keşfî cevap vermek elimde değil. Fakat ben arkadaşlarıma derdim ki:

“Hulûsî ne şimdiki Türklere ve ne de Kürtlere benzemiyor. Bunda başka bir hâsiyet görüyorum.” Arkadaşlarım da beni tasdik ediyorlar. 1 دَادِ حَقْ رَا قَابِلِيَّتْ شَرْطْ نِييسْت sırrıyla “Hulûsî’de büyük bir asâlet tezahürü bir dâd-ı Hakdır” derdik.

Hem kat’iyyen bil ki; Resûl-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâmın iki âli var. Biri: Nesebî âldir. Biri de Şahs-ı mânevîsi ve nûrânisinin risalet noktasındaki âli var. Bu ikinci âlde kat’iyyen sen dahil olmakla beraber, birinci âlde dahi delilsiz bir kanâatim var ki ceddinin imzası sebepsiz değildir.

Aziz kardeşim,

SENİN İKİNCİ SUALİNİN HÜLÂSASI: Muhyiddin-i Arabî demiş: “Rûhun mahlûkıyeti, inkişâfından ibarettir.” O sual ile, benim gibi zayıf bir bîçâreyi, Muhyiddin-i Arabî gibi müthiş bir hârika-i hakikat, bir dâhiye-i ilm-i esrâra karşı mübârezeye mecbur ediyorsun. Fakat madem nusûs-u Kur’ân’a istinâden bahse girişeceğim; ben sinek dahi olsam o kartaldan daha yüksek uçabilirim.

Kardeşim, bil ki: Hazret-i Muhyiddin aldatmaz, fakat aldanır. Hâdîdir, fakat her kitabında mühdî olamıyor. Gördüğü doğrudur, fakat hakikat değildir. Yirmi Dokuzuncu Sözde, ruh bahsinde, medâr-ı sualiniz olan o hakikat izah edilmiştir.

Evet, ruh, mâhiyeti itibarıyla bir kanun-u emrîdir. Fakat vücud-u hâricî giydirilmiş bir nâmus-u zîhayattır ve vücud-u hâricî sahibi bir kanundur. Hazret-i Muhyiddin, yalnız mâhiyeti noktasında düşünmüştür. Vahdetü’l-vücud meşrebince, eşyanın vücudunu hayal görüyor. O zât, hârika keşfiyâtıyla ve müşâhedâtıyla ve mühim bir meşreb sahibi ve müstakil bir meslek ihtiyar ettiğinden, bilmecburiye, zayıf te’vilâtla, tekellüflü bir surette, bazı âyâtı meşrebine, meşhûdâtına tatbik ediyor, âyâtın sarâhatini incitiyor.

Dipnotlar - Arapça İbareler - Haşiyeler:

1 : Allah vergisi için kabiliyet şart değildir.
« Önceki Sayfa  | | Sonraki Sayfa »
Önceki Risale: Sekizinci Lem'a / Sonraki Risale: Onuncu Lem'a
Ekranı Genişlet
Lügat Listesi

Lügatler :

Aleyhissalâtü Vesselâm : Allah’ın salât ve selâmı üzerine olsun
âl : Peygamber Efendimizin (a.s.m.) ailesine mensup olanlar
âyât : âyetler, deliller
aziz : çok değerli, izzetli
bîçâre : çaresiz
bilmecburiye : zorunlu olarak
cadde-i müstakîme-i Kur’âniye : Kur’ân’ın çizdiği, doğru yol
ced : ata, dede
dâd-ı Hak : Allah vergisi
dâhiye-i ilm-i esrar : mânevî sırlarla ilgili ilim alanında dehâ olan
hâdî : doğru ve hak yola ulaşan kişi
hakikat : asıl, esas, gerçek mahiyet
hârika-i hakikat : hakikat hârikası, varlıkların ardındaki gerçeğe ulaşmada hârika olan
hülâsa : özet
ibaret : meydana gelmiş
ihtiyar etme : seçme, tercih etme
inkişâf : açığa çıkma
istinâden : dayanarak
izah etmek : açıklamak
kanun : tabiat olaylarının bağlı olduğu değişmez kaide
kanun-u emrî : Allah’ın bir şeye “Ol” deyince onu hemen olduruveren emrini ifade eden kanun
kat’iyen : kesin olarak
keşfiyât : mânevî alemde yapılan keşifler, buluşlar
mâhiyet : ana nitelik, özellik
mahlûkıyet : yaratılmış olma
medâr-ı sual : soru sebebi
meşhûdât : yapılan gözlemler
meşreb : hareket tarzı, metod
mübâreze : mücadele, karşı karşıya gelme
mühdî : doğru ve hak yola ulaştıran kişi
müstakil : bağımsız
müşâhedât : gözlemler
nâmus-u zîhayat : canlı kanun
nesebî : soy ile ilgili
nûrânî : nurlu
nusûs-u Kur’ân : Kur’ân’ın açık hükümleri
Resûl-i Ekrem : Allah’ın en şerefli ve değerli elçisi, Hz. Muhammed (a.s.m.)
risalet : elçilik, peygamberlik
sâir : diğer
sarâhat : açıklık
suret : biçim, şekil
şahs-ı mânevî : belli bir kişi olmayıp bir cemaatten meydana gelen mânevî şahsiyet
tatbik etme : uygulama
te’vilât : teviller, yorumlar
tekellüflü : zahmetli
tezahür : belirme, görünme
Vahdetü’l-vücud : “Allah’ın varlığı o kadar mükemmeldir ki, diğer varlıklar Ona göre hayâl ve gölge gibi zayıf varlıklardır; varlık ünvanını almaya lâyık değillerdir” diyen tasavvufî görüş
vücud : varlık
vücud-u hâricî : maddî varlık, beden
zât : kişi
Yükleniyor...