Muhyiddin-i Arabî hakkındaki sualin cevabına zeyldir.

Sual: Muhyiddin-i Arabî, vahdetü’l-vücud meselesini en yüksek bir mertebe telâkki ettiği gibi, ehl-i aşk bir kısım evliyâ-i azîme dahi ona ittibâ etmişler.

Bu meslek en yüksek mertebe olmadığını, hem hakikî olmadığını, belki bir derecede ehl-i sekir ve istiğrâkın ve ashâb-ı şevk ve aşkın meşrebi olduğunu söylüyorsun.

Öyle ise, muhtasaran sırr-ı verâset-i Nübüvvetle ve Kur’ân’ın sarâhatiyle gösterilen Tevhîdin yüksek mertebesi hangisidir? Göster.

Elcevap: Benim gibi hiç ender hiç, âciz bir bîçârenin kısa fikriyle bu yüksek mertebeleri muhâkeme etmek, yüz derece haddimin fevkindedir.

Yalnız, Kur’ân-ı Hakîmin feyzinden gelen gayet muhtasar bir iki nükteyi söyleyeceğim; belki bu meselede faydası olacak.

BİRİNCİ NÜKTE: Vahdetü’l-vücudun meşrebine ve saplanmasına çok esbab var. Onlardan bir ikisi kısaca beyan edilecek.

Birinci sebep: Mertebe-i Rubûbiyetin hallâkıyetini âzamî derecede zihinlerine sığıştıramadıklarından ve sırr-ı Ehadiyet ile herşeyi bizzat kabza-i Rubûbiyetinde tuttuğunu ve herşey kudret ve ihtiyar ve irâdesiyle vücud bulduğunu kalblerine tam yerleştiremediklerinden, “Herşey Odur” veyahut “yoktur” veya “hayaldir” veya “tezâhüriyetidir” veya “cilveleridir” demeye kendilerini mecbur bilmişler.
« Önceki Sayfa  | | Sonraki Sayfa »
Önceki Risale: Sekizinci Lem'a / Sonraki Risale: Onuncu Lem'a
Ekranı Genişlet
Lügat Listesi

Lügatler :

âciz : güçsüz, elinden bir şey gelmeyen
akrebiyet-i İlâhiye : İlâhî yakınlık, Allah’ın kula olan yakınlığı
ashâb-ı şevk : manevî zevkleri tadıp şevke gelen kişiler
âzamî : en yüksek seviyede
beyan etmek : açıklamak
bîçâre : çaresiz
bu’diyet : uzaklık
cilve : görüntü, yansıma
ehl-i aşk : kalpleri Allah sevgisiyle dolu olanlar
ehl-i istiğrâk : manevî zevklere dalıp kendinden geçen kişiler
ehl-i sekir : tasavvuf yoluyla manevî alemlere giren ve gördükleri şeyler karşısında sarhoşa dönen kişiler
esbab : sebepler
evliyâ-i azîme : büyük veliler
fevkinde : üstünde
gayet derece : son derece
had : sınır, yetki
hadsiz : sınırsız
hallâkıyet : yaratıcılık
hiç ender hiç : baştan sona hiç olan
irâde : dileme
kabza-i Rubûbiyet : Cenâb-ı Hakkın bütün varlıklara hükmetme ve terbiye etme eli
Kur’ân-ı Hakîm : her âyet ve sûresinde sayısız hikmet ve faydalar bulunan Kur’ân
mertebe-i Rubûbiyet : Allah’ın bütün varlık âlemini kuşatan egemenliği, yaratıcılığı, idare etme derecesi
meşreb : hareket tarzı, metod
muhâkeme etme : bir şeyi iyice araştırdıktan sonra hüküm verme
sarâhat : açıklık
sırr-ı Ehadiyet : Allah’ın birliğinin ve isimlerinin her bir varlıkta ayrı ayrı tecellî etmesinin sırrı
sırr-ı verâset-i Nübüvvet : peygamberlik makamının varisi olmanın içindeki sır
telâkki etmek : kabul etmek
tevhîd : birleme; herşeyin Allah’tan olduğunu bilme ve ilân etme
tezâhüriyet : belirme, ortaya çıkma
Vahdetü’l-vücud : “Allah’ın varlığı o kadar mükemmeldir ki, diğer varlıklar Ona göre hayâl ve gölge gibi zayıf varlıklardır; varlık ünvanını almaya lâyık değillerdir” diyen tasavvufî görüş
visâl : kavuşma
Yükleniyor...