ÜÇÜNCÜ MERAKLI SUAL

Bu yakında İngiliz ve İtalya gibi ecnebîlerin bu hükûmete ilişmesiyle, eskiden beri bu vatandaki hükûmetin hakikî nokta-i istinadı ve kuvve-i mâneviyesinin menbaı olan hamiyet-i İslâmiyeyi tehyiç etmekle şeâir-i İslâmiyenin bir derece ihyâsına ve bid’aların bir derece def’ine medar olacağı halde, neden şiddetle harp aleyhinde çıktın ve bu meselenin âsâyişle halledilmesini dua ettin ve şiddetli bir surette mübtedi’lerin hükûmetleri lehinde taraftar çıktın? Bu ise, dolayısıyla bid’alara tarafgirliktir.

Elcevap: Biz ferec ve ferah ve sürur ve fütuhat isteriz—fakat kâfirlerin kılıcıyla değil! Kâfirlerin kılıçları başlarını yesin; kılıçlarından gelen fayda bize lâzım değil. Zaten o mütemerrid ecnebîlerdir ki, münafıkları ehl-i imana musallat ettiler ve zındıkları yetiştirdiler.

Hem harp belâsı ise, hizmet-i Kur’âniyemize mühim bir zarardır. Bizim en fedakâr ve en kıymettar kardeşlerimizin ekserisi kırk beşten aşağı olduğundan, harp vasıtasıyla vazife-i kudsiye-i Kur’âniyeyi bırakıp askere gitmeye mecbur olacaktılar.

Benim param olsa, hüsn-ü rızamla, böyle kıymettar kardeşlerimin herbirisini askerlikten kurtarmak için, bedel-i nakdiye bin lira kadar da olsa verirdim. Böyle yüzer kıymettar kardeşlerimizin hizmet-i Kur’âniye-i Nuriyeyi bırakıp maddî cihad topuzuna el atmakta, yüz bin lira kendi zararımızı hissediyordum. Hattâ Zekâi’nin bu iki sene askerliği, belki bin lira kadar mânevî faydasını kaybettirdi.

Her neyse... Kadîr-i Külli Şey, bir dakikada, bulutlarla dolmuş cevv-i havayı süpürüp temizleyerek semânın berrak yüzünde ziyadar güneşi gösterdiği gibi, bu zulümatlı ve rahmetsiz bulutları da izale edip hakaik-i şeriatı güneş gibi gösterir ve ucuz ve dağdağasız verebilir. Onun rahmetinden bekleriz ki, bize pahalı satmasın. Baştakilerin başlarına akıl ve kalblerine iman versin, yeter. O vakit kendi kendine iş düzelir.
« Önceki Sayfa  | | Sonraki Sayfa »
Önceki Risale: On Beşinci Lem'a / Sonraki Risale: On Yedinci Lem'a
Ekranı Genişlet
Lügat Listesi

Lügatler :

bedel-i nakdiye : parasal değer
belâ : büyük sıkıntı
cevv-i hava : gökyüzü, atmosfer
cihetiyle : yönüyle
dağdağa : kargaşa, dağınıklık
ecnebî : yabancı
ehl-i iman : Allah’a ve Allah’tan gelen her şeye inanan kimseler, mü’minler
ekser : çoğunluk
garaz : kötü kasıt
hakaik-i şeriat : şeriatın hakikatleri
harp : savaş
havf : korku
hizmet-i Kur’âniye : Kur’ân hakikatlerini yayma hizmeti
hizmet-i Kur’âniye-i Nuriye : Kur’ân’a dayalı Risâle-i Nur hizmeti
hüsn-ü rıza : en güzel şekilde hoşnut olma
ihtiyat etmek : tedbirli davranmak
ihtiyat : tedbir
iman : inanç
izale etmek : gidermek, ortadan kaldırmak
izhar : ortaya çıkarma, görterme
Kadîr-i Külli Şey : herşeye gücü yeten, sonsuz kudret sahibi Allah
kıymettar : değerli
maddî cihad : din uğrunda mal ve canla mücadele
mânâ : anlam
mânevî : mânâya ait, maddî olmayan
meâl : açıklama, kısa anlam
men etmek : yasaklamak
muaraza etmek : karşı koymak
muhtasar : kısa, özet
musallat etmek : bir kişinin başına belâ sarmak
münafık : iki yüzlü, inanmadığı halde inanmış görünen
mütemerrid : inatçı
rahmet : şefkat, merhamet
risale : Risale-i Nur’u oluşturan bölümlerden herbiri
semâ : gökyüzü
tamah : hırsla isteme
vasıta : aracı
vazife-i kudsiye-i Kur’âniye : mukaddes Kur’ân hizmeti
zındık : dinsiz
ziyadar : ışıklı
zulümat : karanlık
Yükleniyor...