BEŞİNCİ NÜKTE

1 قُلْ اِنْ كُنْتُمْ تُحِبُّونَ اللّٰهَ فَاتَّبِعُونِى يُحْبِبْكُمُ اللّٰهُ âyet-i azîmesi, ittibâ-ı sünnet ne kadar mühim ve lâzım olduğunu pek kat’î bir surette ilân ediyor. Evet, şu âyet-i kerime, kıyâsât-ı mantıkıye içinde, kıyas-ı istisnâî kısmının en kuvvetli ve kat’î bir kıyasıdır. Şöyle ki:

Nasıl mantıkça kıyas-ı istisnâî misali olarak deniliyor: “Eğer güneş çıksa gündüz olacak.” Müsbet netice için denilir: “Güneş çıktı. Öyleyse netice veriyor ki, şimdi gündüzdür.” Menfi netice için deniliyor: “Gündüz yok. Öyleyse netice veriyor ki, güneş çıkmamış.” Mantıkça, bu müsbet ve menfi iki netice kat’îdirler.

Aynen böyle de, şu âyet-i kerime der ki: Eğer Allah’a muhabbetiniz varsa, Habibullaha ittibâ edilecek. İttibâ edilmezse, netice veriyor ki, Allah’a muhabbetiniz yoktur. Muhabbetullah varsa, netice verir ki, Habibullahın Sünnet-i Seniyyesine ittibâı intaç eder.

Evet, Cenâb-ı Hakka iman eden, elbette Ona itaat edecek. Ve itaat yolları içinde en makbulü ve en müstakimi ve en kısası, bilâşüphe, Habibullahın gösterdiği ve takip ettiği yoldur.

Evet, bu kâinatı bu derece in’âmât ile dolduran Zât-ı Kerîm-i Zülcemâl, zîşuurlardan o nimetlere karşı şükür istemesi, zarurî ve bedihîdir.

Hem bu kâinatı bu kadar mucizât-ı san’atla tezyin eden o Zât-ı Hakîm-i Zülcelâl, elbette, bilbedâhe, zîşuurlar içinde en mümtaz birisini Kendine muhatap ve tercüman ve ibâdına mübelliğ ve imam yapacaktır.

Hem bu kâinatı had ve hesaba gelmez tecelliyât-ı cemal ve kemâlâtına mazhar eden o Zât-ı Cemîl-i Zülkemal, elbette, bilbedâhe, sevdiği ve izharını istediği cemal ve kemal ve esmâ ve san’atının en câmi ve en mükemmel mikyas ve medarı olan bir zâta, herhalde en ekmel bir vaziyet-i ubudiyeti verecek ve onun vaziyetini sairlerine nümune-i imtisal edip herkesi onun ittibâına sevk edecek. Tâ ki o güzel vaziyeti başkalarında da görünsün.

Dipnotlar - Arapça İbareler - Haşiyeler:

1 : “De ki: Eğer Allah’ı seviyorsanız bana uyun ki Allah da sizi sevsin.” Âl-i İmrân Sûresi, 3:31.
« Önceki Sayfa  | | Sonraki Sayfa »
Önceki Risale: Onuncu Lem'a / Sonraki Risale: On İkinci Lem'a
Ekranı Genişlet
Lügat Listesi

Lügatler :

âyet-i kerime : şerefli âyet, Kur’ân’ın herbir cümlesi
bedihî : açık, aşikâr
bilâşüphe : hiç şüphesiz, kuşkusuz
bilbedâhe : açık bir şekilde
câmi : kapsamlı
cemâl : güzellik
Cenâb-ı Hak : hakkın ta kendisi olan sonsuz şeref ve yücelik sahibi Allah
ekmel : en mükemmel
esmâ : Allah’ın isimleri
Habibullah : Allah’ın en sevdiği kul olan Peygamberimiz Hz. Muhammed (a.s.m.)
had ve hesaba gelmemek : sonsuz ve sınırsız olmak
ibâd : kullar
in’âmât : nimetler
intaç etmek : sonuç vermek
itaat etme : emre uyma
ittibâ etmek : uymak, tabi olmak
izhar eden : gösteren
kâinat : evren
kat’î : kesin olarak
kemâl : mükemmellik
kıyas : karşılaştırma yöntemi
kıyâsât-ı mantıkıye : mantık ilminde kullanılan kıyas yöntemleri
kıyas-ı istisnâî : neticesi veya tersi bizzat kendi içerisinde zikredilen kıyas şekli
makbul : kabul edilen
mazhar eden : kavuşturan
medar : eksen, kaynak
menfi : olumsuz, negatif
mikyas : ölçü
mucizât-ı san’at : sanat mucizeleri
muhabbet : sevgi
muhabbetullah : Cenâb-ı Hakka duyulan sevgi
muhatap : hitap edilen
mübelliğ : tebliğ eden, bildiren
mümtaz : seçkin, üstün
müsbet : olumlu, pozitif
müstakim : dosdoğru olan
nümune-i imtisal : örnek alınacak model
sair : diğer
sevk etme : gönderme
Sünnet-i Seniyye : Peygamberimizin söz, fiil ve hareketlerine dayanan yüce prensipler
tecelliyât-ı cemal ve kemâlât : İlâhî mükemmelliklerin ve güzelliklerin yansımaları
tezyin eden : süsleyen
vaziyet : durum, hal
vaziyet-i ubudiyet : kulluk vaziyeti
zarurî : zorunlu, gerekli
zât : kişi
Zât-ı Cemîl-i Zülkemal : sonsuz mükemmellik ve güzellik sahibi Allah
Zât-ı Hakîm-i Zülcelâl : sonsuz haşmet ve büyüklük sahibi olan ve her şeyi hikmetle yaratan Allah
Zât-ı Kerîm-i Zülcemâl : sonsuz güzellik ve cömertlik sahibi Allah
zîşuur : şuur sahibi, bilinçli
Yükleniyor...