İKİNCİ MESELE:

Cenâb-ı Hak Kur’ân-ı Hakîmde 1 وَاِنَّكَ لَعَلٰى خُلُقٍ عَظِيمٍ ferman eder. Rivâyât-ı sahiha ile Hazret-i Aişe-i Sıddıka (r.a.) gibi Sahabe-i Güzin, Hazret-i Peygamber Aleyhissalâtü Vesselâmı tarif ettikleri zaman, “Hulukuhu’l-Kur’ân” 2 diye tarif ediyorlardı.

Yani, Kur’ân’ın beyan ettiği mehâsin-i ahlâkın misali, Muhammed Aleyhissalâtü Vesselâmdır. Ve o mehâsini en ziyade imtisal eden ve fıtraten o mehâsin üstünde yaratılan odur.

İşte böyle bir zâtın ef’al, ahval, akval ve harekâtının herbirisi nev-i beşere birer model hükmüne geçmeye lâyık iken, ona iman eden ve ümmetinden olan gafillerin (Sünnetine ehemmiyet vermeyen veyahut tağyir etmek isteyen) ne kadar bedbaht olduğunu divaneler de anlar.

ÜÇÜNCÜ MESELE: Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm hilkaten en mutedil bir vaziyette ve en mükemmel bir surette halk edildiğinden, harekât ve sekenâtı itidal ve istikamet üzerine gitmiştir.3

Siyer-i Seniyyesi kat’î bir surette gösterir ki, her hareketinde istikamet ve itidal üzere gitmiş, ifrat ve tefritten içtinap etmiştir.

Evet, Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm 4 فَاسْتَقِمْ كَمَاۤ اُمِرْتَ emrini tamamıyla imtisal ettiği için, bütün ef’al ve akval ve ahvâlinde istikamet, kat’î bir surette görünüyor.

Meselâ kuvve-i akliyenin fesat ve zulmeti hükmündeki ifrat ve tefriti olan gabâvet ve cerbezeden müberrâ olarak, hadd-i vasat ve medar-ı istikamet olan hikmet noktasında kuvve-i akliyesi daima hareket ettiği gibi; kuvve-i gadabiyenin fesadı ve ifrat ve tefriti olan korkaklık ve tehevvürden münezzeh olarak, kuvve-i gadabiyenin medar-ı istikameti ve hadd-i vasatı olan şecaat-i kudsiye ile kuvve-i gadabiyesi hareket etmekle beraber; kuvve-i şeheviyenin fesadı ve ifrat ve tefriti olan humud ve fücurdan musaffâ olarak, o kuvvenin medar-ı istikameti olan iffette, kuvve-i şeheviyesi daima iffeti, âzamî mâsumiyet derecesinde rehber ittihaz etmiştir.

Dipnotlar - Arapça İbareler - Haşiyeler:

1 : “Hiç şüphesiz sen pek büyük bir ahlâk üzerindesin.” Kalem Sûresi, 68:4.
2 : Müslim, Salâtü’l-Müsâfirîn: 139; Ebû Dâvud, Tatavvu’: 26; Nesâi, Tetavvu’: 2; Müsned, 6:54, 91, 163, 188, 216; el-Münâvî, Feyzü’l-Kadîr, 5:170; İbni Hibban, Sahih, 1:345, 4:112.
3 : bk. Müsned: 6:68, 155; et-Tayâlisî, el-Müsned: s.49; Ebû Ya’lâ, el-Müsned: 4:478; et-Taberânî, el-Mu’cemü’l-kebîr: 10:314.
4 : “Emrolunduğun gibi dos doğru ol.” Hûd Sûresi, 11:112.
« Önceki Sayfa  | | Sonraki Sayfa »
Önceki Risale: Onuncu Lem'a / Sonraki Risale: On İkinci Lem'a
Ekranı Genişlet
Lügat Listesi

Lügatler :

ahvâl : durumlar, hâller
akvâl : sözler
Aleyhissalâtü Vesselâm : Allah’ın salât ve selâmı üzerine olsun
bedbaht : talihsiz, bahtsız
beyan etmek : açıklamak, anlatmak
cerbeze : aldatıcı kurnazlık
divane : akılsız
ef’al : fiiller, hareketler
ehemmiyet : değer, önem
ferman etmek : buyurmak, emretmek
fesat : bozukluk, bozulma
fıtraten : yaratılış itibariyle
gabâvet : anlayışsızlık
gafil : Allah’ı düşünmeyen ve sorumluluklarından habersiz olan
hadd-i vasat : orta çizgi, orta yol
halk edilme : yaratılma
harekât : hareketler
hikmet : bir gaye ve faydaya yönelik olarak, tam yerli yerinde olma
hilkaten : yaratılış itibarıyle
Hulukuhu’l-Kur’ân : “Onun ahlâkı Kur’an ahlâkıdır.”
içtinap etmek : kaçınmak
ifrat : bir şeye aşırı ilgi gösterme
imtisal : sarılma
istikamet : doğru yolda olma
itidal : her konuda orta yolu tutma, aşırıya kaçmama
kat’î : kesin
kuvve-i akliye : akıl duyusu
kuvve-i gadabiye : öfke duygusu
medar-ı istikamet : doğruluk kaynağı
mehâsin : güzellikler
mehâsin-i ahlâk : ahlâkî güzellikler
mesele : konu
misal : örnek
mutedil : ölçülü, aşırıya kaçmayan
müberrâ : arınmış, temiz
nev-i beşer : insanlık
Resul-i Ekrem : Allah’ın en şerefli ve değerli elçisi olan Hz. Muhammed (a.s.m.)
rivâyât-ı sahiha : sahih olarak nakledilmiş hadisler
Sahabe-i Güzin : seçkin sahabîler
sekenât : durgunluk, hareketsiz durmalar
Siyer-i Seniyye : Hz. Peygamber’in (a.s.m.) hayatına, yüksek ahlâk ve vasıflarına dair yazılan kitap, biyografisi
suret : biçim, görünüş
sünnet : Peygamberimizin söz, fiil ve hareketlerine dayanan yüce prensipler
tağyir etmek : değiştirmek
tefrit : bir şeye aşırı seviyede ilgisiz kalma
tehevvür : öfkelenme, kızma
ümmet : Hz. Peygambere inanıp onun yolundan giden mü’minler
ziyade : çok, fazla
zulmet : karanlık
Yükleniyor...