Ehl-i keşfin küre-i arzda ifritlere mahsus tabakasını bin senelik bir mesafe görmeleri, âlem-i şehadete ait küre-i arzın çekirdeğinde değil, belki âlem-i misalîdeki dallarının ve tabakalarının tezahürüdür.

Madem küre-i arzın zâhiren ehemmiyetsiz bir tabakasının böyle başka âlemde azametli tezahürâtı var; elbette yedi kat semâvâta mukabil yedi kat denilebilir.

Ve mezkûr noktaları ihtar için, îcâz ile i’câzkârâne bir tarzda âyât-ı Kur’âniye, semâvâtın yedi tabakasına karşı bu küçücük arzı mukabil göstermekle işaret ediyor.

İKİNCİ MESELE-İ MÜHİMMEDİR:

1 تُسَبِّحُ لَهُ السَّمٰوَاتُ السَّبْعُ وَاْلاَرْضُ وَمَنْ فِيهِنَّ ilâ âhir.

ثُمَّ اسْتَوٰۤى اِلَى السَّمَاۤءِ فَسَوّٰيهُنَّ سَبْعَ سَمٰوَاتٍ وَهُوَ بِكُلِّ شَىْءٍ عَلِيمٌ 2

Şu âyet-i kerime gibi müteaddit âyetler, semâvâtı yedi semâ olarak beyan ediyor. İşârâtü’l-İ’câz tefsirinde, eski Harb-i Umumînin birinci senesinde cephe-i harpte ihtisar mecburiyetiyle gayet mücmel beyan ettiğimiz o meselenin yalnız bir hülâsasını yazmak münasiptir. Şöyle ki:

Eski hikmet, semâvâtı dokuz tasavvur edip, lisan-ı şer’îde Arş ve Kürs’ü yedi semâvât ile beraber kabul edip acip bir suretle semâvâtı tasvir etmiştiler.

O eski hikmetin dâhi hükemasının şâşaalı ifadeleri, nev-i beşeri çok asırlar müddetince tahakkümleri altında tutmuşlar.

Hattâ, çok ehl-i tefsir, âyâtın zâhirlerini onların mezhebine göre tevfik etmeye mecbur kalmışlar. O suretle Kur’ân-ı Hakîmin i’câzına bir derece perde çekilmişti.

Dipnotlar - Arapça İbareler - Haşiyeler:

1 : “Yedi gök ve yer ve içindekiler Onu tesbih eder.” İsrâ Sûresi, 17:44.
2 : “Sonra iradesini semâya yöneltti ve gökleri yedi tabaka olarak tanzim etti. O herşeyi hakkıyla bilendir.” Bakara Sûresi, 2:29.
« Önceki Sayfa  | | Sonraki Sayfa »
Önceki Risale: On Birinci Lem'a / Sonraki Risale: On Üçüncü Lem'a
Ekranı Genişlet
Lügat Listesi

Lügatler :

acip : acaip, hayret verici
âlem-i misalî : görüntüler âlemi; bütün varlıkların ve olayların görüntülerinin yansıdığı madde ötesi âlem
âlem-i şehadet : görünen alem
Arş ve Kürs : Allah’ın büyüklük ve yüceliğinin ve herşeyi kuşatan sınırsız egemenliğinin tecelli ettiği iki yer
âyât : âyetler
âyât-ı Kur’âniye : Kur’ân ayetleri
âyet/âyet-i kerime : Kur’ân’ın herbir cümlesi
azamet : büyüklük
beyan : açıklama, anlatım
cephe-i harp : muharebe bölgesi
dâhi : son derece zeki, dehâ sahibi
ehl-i keşf : maneviyat âlemlerinde iman hakikatlerini gözlemleme seviyesine ulaşmış insanlar
ehl-i tefsir : Kur’ân’ı tefsir eden alimler
eski Harb-i Umumî : Birinci Dünya Savaşı
eski hikmet : ilk dönem İslâm filozoflarının yorumları
hükema : filozoflar
hülâsa : özet
i’câz : mu’cize oluş, bir benzerini yapmakta başkalarını aciz bırakma
i’câzkârâne : mu’cizeli bir şekilde, benzerini yapmaktan insanları aciz bırakacak şekilde
îcâz : az sözle çok mânâlar anlatma
ifrit : cinlerden bir tür
ihtar : hatırlatma, uyarı
ihtisar : kısaltma, özetleme
ilâ âhir : sonuna kadar
İşârâtü’l-İ’câz : Risale-i Nur külliyatında yer alan eserlerden biri
Kur’ân-ı Hakîm : her âyet ve sûresinde sayısız hikmet ve faydalar bulunan Kur’ân
küre-i arz : yerküre, dünya
lisan-ı şer’î : İslâm literatürü
mecburiyet : zorunluluk
mesele-i mühimme : önemli mesele
mezheb : yol, usül
mezkûr : adı geçen
mukabil : karşılık
mücmel : kısa, öz
müteaddit : bir çok, çeşitli
nev-i beşer : insanlık
semâ : gökyüzü
semâvât : gökler
suret : biçim, şekil
şâşaalı : gösterişli, göz alıcı
tahakküm : baskı altında tutma
tasavvur : düşünme, hayal etme
tasvir etmek : anlatmak
tefsir : Kur’an ayetlerinin yorumlandığı eser
tevfik etme : bağdaştırma
tezahür : belirme, görünme
tezahürât : görünümler
zâhir : açık, görünürde olan
zâhiren : dış görünüş itibariyle
Yükleniyor...