Ve hikmet-i cedide namı verilen yeni felsefe ise, eski felsefenin mürur ve ubûra ve hark ve iltiyâma kabil olmayan, semâvât hakkındaki ifratına mukabil tefrit edip, semâvâtın vücudunu adeta inkâr ediyorlar.

Evvelkiler ifrat, sonrakiler tefrit edip, hakikati tamamıyla gösterememişler.

Kur’ân-ı Hakîmin hikmet-i kudsiyesi ise, o ifrat ve tefriti bırakıp, hadd-i vasatı ihtiyar edip der ki:

Sâni-i Zülcelâl yedi kat semâvâtı halk etmiştir. Hareket eden yıldızlar ise, balıklar gibi semâ içinde gezerler ve tesbih ederler.

Hadiste 1 اَلسَّمَاۤءُ مَوْجٌ مَكْفُوفٌ denilmiş. Yani, “Semâ, emvâcı karardâde olmuş bir denizdir.”

İşte bu hakikat-i Kur’âniyeyi yedi kaide ve yedi vecih mânâ ile gayet muhtasar bir surette ispat edeceğiz.

Birinci kaide: Fennen ve hikmeten sabittir ki, bu haddi yok feza-yı âlem, nihayetsiz bir boşluk değil, belki “esir” dedikleri madde ile doludur.

İkincisi: Fennen ve aklen, belki müşahedeten sabittir ki, ecrâm-ı ulviyenin câzibe ve dâfia gibi kanunlarının rabıtası ve ziya ve hararet ve elektrik gibi maddelerdeki kuvvetlerin nâşiri ve nâkili, o fezayı dolduran bir madde mevcuttur.

Üçüncüsü: Madde-i esiriye, esir kalmakla beraber, sair maddeler gibi muhtelif teşekkülâta ve ayrı ayrı suretlerde bulunduğu tecrübeten sabittir.

Evet, nasıl ki buhar, su, buz gibi havâî, mâyi, câmid üç nevi eşya aynı maddeden oluyor.

Öyle de, madde-i esiriyeden dahi yedi nevi tabakat olmasına hiçbir mâni-i aklî olmadığı gibi, hiçbir itiraza medar olmaz.

Dipnotlar - Arapça İbareler - Haşiyeler:

1 : Tirmizî, 58. Sûrenin tefsiri: 1; Müsned, 2:370; el-Mubârekforî, Tuhfetü’l-Ahvezî, 3352; el-Heysemî, Mecmeu’z-Zevâid, 8:132.
« Önceki Sayfa  | | Sonraki Sayfa »
Önceki Risale: On Birinci Lem'a / Sonraki Risale: On Üçüncü Lem'a
Ekranı Genişlet
Lügat Listesi

Lügatler :

aklen : akıl bakımından
âlem : dünya, evren
câmid : katı
câzibe : çekim gücü
dâfia : itme gücü
ecrâm-ı ulviye : gök cisimleri
emvâc : dalgalar
esir/madde-i esir : kâinatı kapladığına inanılan ince madde
evvel : önce
fennen : bilimsel olarak
feza : uzay
feza-yı âlem : uzay
hadd-i vasat : orta çizgi, orta yol
hadis : Peygamber Efendimizin (a.s.m.) mübarek söz, fiil ve hareketi veya onun onayladığı başkasına ait söz, iş veya davranış
hakikat : gerçek, doğru
hakikat-i Kur’âniye : Kur’ân’ın ifade ettiği hakikat
halk etme : yaratma
hararet : ısı, sıcaklık
hark ve iltiyâm : delinme ve deliğin kapanması
havâî : gaz halinde
hikmeten : ilim ve fen itibariyle
hikmet-i cedide : yeni felsefe, fen bilimleri
hikmet-i kudsiye : mukaddes, kusursuz ve eksiksiz hikmet
ifrat : bir şeyde aşırıya gitme
ihtiyar etme : seçme, tercih etme
kabil olmayan : mümkün olmayan
kaide : kural, prensip
kanun : tabiat olaylarının bağlı olduğu değişmez kaide
karardâde olmak : olgunlaşmak, belli bir şekilde karar kılmak
Kur’ân-ı Hakîm : her âyet ve sûresinde sayısız hikmet ve faydalar bulunan Kur’ân
mânâ : anlam
mâni-i aklî : aklen oluşan engel
mâyi : sıvı
medar : dayanak noktası, kaynak
mevcut : var
muhtasar : kısa, özet
muhtelif : çeşitli
mukabil : karşılık
mürur ve ubûr : geçiş ve gelip geçme
müşahedeten : gözlemle
nâkil : nakleden, aktaran
nam : ad, isim
nâşir : neşreden, yazıp yayan
nev : çeşit, tür
nihayetsiz : sonsuz
rabıta : bağlantı
sair : diğer
Sâni-i Zülcelâl : büyüklük ve haşmet sahibi olan ve her şeyi san’atlı bir şekilde yaratan Allah
semâ : gökyüzü
semâvât : gökler
suret : biçim, şekil
tefrit : bir şeye aşırı seviyede ilgisiz kalma
tesbih etme : Allah’ı her türlü kusurdan yüce tutarak şanına lâyık ifadelerle anma
teşekkülât : oluşumlar
ulvî : yüce
Yükleniyor...