İşte, ey ehl-i hak ve ehl-i hidayet! Şeytan-ı ins ve cinnînin mezkûr desiselerinden kurtulmak çaresi: Ehl-i Sünnet ve Cemaat olan ehl-i hak mezhebini karargâh yap ve Kur’ân-ı Mu’cizü’l-Beyânın muhkemat kalesine gir ve Sünnet-i Seniyyeyi rehber yap, selâmeti bul.

SEKİZİNCİ İŞARET

Sual: Sabık işaretlerde ispat ettiniz ki, dalâlet yolu kolay ve tahrip ve tecavüz olduğu için, çoklar o yola sülûk ediyorlar. Halbuki sair risalelerde kat’î delillerle ispat etmişsiniz ki, küfür ve dalâlet yolu o kadar müşkilâtlı ve suubetlidir ki, hiç kimse ona girmemek gerekti ve kabil-i sülûk değil. Ve iman ve hidayet yolu o kadar kolay ve zâhirdir ki, herkes ona girmeliydi.

Elcevap: Küfür ve dalâlet iki kısımdır. Bir kısmı, amelî ve fer’î olmakla beraber, iman hükümlerini nefyetmek ve inkâr etmektir ki, bu tarz dalâlet kolaydır. Hakkı kabul etmemektir; bir terktir, bir ademdir, bir adem-i kabuldür. İşte bu kısımdır ki, risalelerde kolay gösterilmiş.

İkinci kısım ise, amelî ve fer’î olmayıp, belki itikadî ve fikrî bir hükümdür. Yalnız imanın nefyini değil, belki imanın zıddına gidip bir yol açmaktır. Bu ise bâtılı kabuldür, hakkın aksini ispattır. Bu kısım, imanın yalnız nefyi ve nakîzi değil, imanın zıddıdır. Adem-i kabul değil ki kolay olsun. Belki kabul-ü ademdir. Ve o ademi ispat etmekle kabul edilebilir. El-ademü lâ yüsbetü 1 kaidesiyle, ademin ispatı elbette kolay değildir.

İşte, sair risalelerde imtinâ derecesinde suubetli ve müşkilâtlı gösterilen küfür ve dalâlet bu kısımdır ki, zerre miktar şuuru bulunan, bu yola sâlik olmamak lâzımdır. Hem bu yol, risalelerde kat’î ispat edildiği gibi, o kadar dehşetli elemleri var ve boğucu karanlıkları var ki, zerre miktar aklı bulunan, o yola talip olmaz.

Dipnotlar - Arapça İbareler - Haşiyeler:

1 : “Yokluk ispat edilemez.” İbni Kayyim, es-Savâiku’l-Mürsele: 4:1310; İbni Kayyim, er-Rûh fi’l-Kelâm: 1:198.
« Önceki Sayfa  | | Sonraki Sayfa »
Önceki Risale: On İkinci Lem'a / Sonraki Risale: On Dördüncü Lem'a
Ekranı Genişlet
Lügat Listesi

Lügatler :

adem : yokluk, hiçlik
adem-i kabul : kabule yanaşmama, bir hükme varmama
amelî : uygulamalı
bâtıl : doğru olmayan, hak olmayan
Cenâb-ı Hak : Hakkın tâ kendisi olan şeref ve yücelik sahibi Allah
cihet : taraf, yön
dalâlet : hak yoldan ayrılma, sapkınlık
desise : hile, aldatma
ehl-i hak : doğru ve hak yolda olan kimseler
ehl-i hidayet : doğru yolda olanlar, iman etmiş olanlar
ehl-i iman : Allah’a ve Allah’tan gelen her şeye inanan kimseler, mü’minler
Ehl-i Sünnet ve Cemaat :
fer’î : esasa ait olmayan, ayrıntı
fikrî : fikirle alâkalı
hak : doğru, gerçek
hidayet : doğru ve hak olan yol, İslâmiyet
iman : inanç
itikadî : inançla ilgili
kabil-i sülûk : yürünebilir
kabul-ü adem : yokluğunu iddia etme, inkâr etme
kaide : düstur, prensip
karargâh : karar yeri
kat’î : kesin
Kur’ân-ı Mu’cizü’l-Beyân : açıklamalarıyla benzerini yapmakta akılları âciz bırakan Kur’ân
küfür : inkâr
merhamet : acıma, şefkat
mezheb : tarz, metod
mezkûr : anılan, sözü geçen
muavenet : yardım
muhkemat : kesin hükümler içeren emir ve yasaklar
müşkilât : zorluklar
nakîz : bir şeyin hüküm ve mânâsının tersi, muhalifi
nefyetmek/nefy : inkâr etmek
risale : Risale-i Nur’u oluşturan bölümler
sabık : geçen, önceki
sair : diğer
selâmet : esenlik, güven
suubet : zorluk, güçlük
sülûk etmek : bir hedefe doğru gitmek
Sünnet-i Seniyye : Peygamberimizin söz, fiil ve hareketlerine dayanan yüce prensipler
şer : kötülük
şeytan-ı ins ve cinnî : insan ve cinlerden şeytanlaşmış olanlar
tahrip : yıkıp yok etme
takdim etmek : sunmak
tecavüz : haddi aşma, saldırma
tekrarat : tekrarlar
vikaye : koruma
zâhir : açık, âşikar
Yükleniyor...