Meselâ senin gözünde bir zerre, gözün hücresinde ve gözde ve âsâb-ı veçhiyede ve bedenin şerâyin tabir edilen damarlarında birer nisbeti ve o nisbete göre birer vazifesi ve o vazifeye göre birer faydası vardır. Ve hâkezâ, herşeyi ona kıyas et.

Buna binaen herbir şey, bir Kadîr-i Ezelînin vücub-u vücuduna iki cihetle şehadet eder:

Biri: Tâkatinin binler derece fevkinde vazifeleri görmekteki acz-i mutlak lisanıyla o Kadîrin vücuduna şehadet eder.

İkincisi: Herbir şey, nizam-ı âlemi teşkil eden düsturlara ve muvazene-i mevcudatı idame eden kanunlara tatbik-i hareket etmekle o Alîm-i Kadîre şehadet eder.

Çünkü zerre gibi bir câmid, arı gibi küçük bir hayvan, Kitab-ı Mübînin mühim ve ince meseleleri olan nizam ve mizanı bilmez. Câmid bir zerre, arı gibi küçük bir hayvan nerede? Semâvat tabakalarını bir defter sayfası gibi açıp, kapayıp toplayan Zât-ı Zülcelâlin elindeki Kitab-ı Mübînin mühim, ince meselelerini okumak nerede?

Eğer sen divanelik edip zerrede o kitabın ince hurufâtını okuyacak kadar bir göz bulunduğunu tevehhüm etsen, o vakit o zerrenin şehadetini redde çalışabilirsin!

Evet, Fâtır-ı Hakîm, Kitab-ı Mübînin düsturlarını gayet güzel bir surette ve muhtasar bir tarzda ve has bir lezzette ve mahsus bir ihtiyaçla icmâl edip derc eder. Herşey öyle has bir lezzet ve mahsus bir ihtiyaçla amel etse, o Kitab-ı Mübînin düsturlarını bilmeyerek imtisal eder.

Meselâ, hortumlu sivrisinek dünyaya geldiği dakikada hanesinden çıkar, durmayarak insanın yüzüne hücum eder, uzun asâsıyla vurur, âb-ı hayat fışkırtır, içer. Hücumdan kaçmakta, erkân-ı harp gibi maharet gösterir. Acaba bu küçük, tecrübesiz, yeni dünyaya gelen mahlûka bu san’atı ve bu fenn-i harbi ve su çıkarmak san’atını kim öğretmiş? Ve nerede öğrenmiş?

Ben, yani bu biçare Said, itiraf ediyorum ki, eğer ben o hortumlu sineğin yerinde olsaydım, bu san’atı, bu kerrüfer harbini ve su çıkarmak hizmetini, çok uzun dersler ve çok müteaddit tecrübelerle ancak öğrenebilirdim.
« Önceki Sayfa  | | Sonraki Sayfa »
Önceki Risale: On Altıncı Lem'a / Sonraki Risale: On Sekizinci Lem'a
Ekranı Genişlet
Lügat Listesi

Lügatler :

âb-ı hayat : hayat suyu, kan
acz-i mutlak : sınırsız güçsüzlük
Alîm-i Kadîr : her şeyi bilen ve her şeye gücü yeten Allah
amel etmek : davranmak
asâ : baston, değnek
âsâb-ı veçhiye : insanın yüzünde bulunan sinirler
biçare : çaresiz
binaen : dayanarak
câmid : cansız
cihet : yön
derc etmek : yerleştirmek
divanelik : akılsızlık
düstur : kanun
erkân-ı harp : savaş komutanı
Fâtır-ı Hakîm : her şeyi hârika üstün sanatıyla benzersiz olarak ve hikmetle yaratan Allah
fenn-i harb : savaş sanatı
fevkinde : üstünde
hâkezâ : bunun gibi
hane : ev
hurufât : harfler
icmâl etmek : özetlemek
idame eden : devam ettiren
imtisal etmek : emre uymak, boyun eğmek
Kadîr : herşeye gücü yeten, sonsuz güç ve kudret sahibi Allah
Kadîr-i Ezelî : her şeye gücü yeten ve varlığının başlangıcı ve sonu olmayan Allah
kanun : tabiat olaylarının bağlı olduğu değişmez kaide
Kitab-ı Mübîn : her şeyin açıkça yazılı olduğu, Allah katındaki kitap
lisan : dil
maharet : beceri, hüner
mahlûk : yaratık, varlık
mahsus : has, özel
mizan : ölçü, denge
muhtasar : kısa, özet
muvazene-i mevcudat : kâinattaki varlıkların ölçü ve denge içinde olması
mühim : önemli
nizam : düzen
nizam-ı âlem : âlemin düzeni
Said :
semâvât : gökler
suret : biçim, görünüş
şehadet etmek : şahitlik etmek
şerâyin : atardamar
tabir edilen : adlandırılan
tâkat : güç, kapasite
tatbik-i hareket : uygun hareket
teşkil eden : oluşturan
tevehhüm etmek : sanmak, zannetmek
vazife : görev
vücub-u vücud : Allah’ın varlığının zorunlu oluşu, var olmak için bir sebebe muhtaç olmaması
vücud : varlık
Zât-ı Zülcelâl : sonsuz büyüklük ve haşmet sahibi Allah
zerre : atom
zîhayat : canlı
Yükleniyor...