Ve o cilveler gösteriyor ki, kendini böyle sevdiren ve seven ve şefkat edip lütuflarda bulunan Zâtın kudsiyetine lâyık ve vücub-u vücuduna münasip o hayat-ı sermediyenin muktezası olarak, hadsiz derecede -tabirde hata olmasın- bir aşk-ı lâhûtî, bir muhabbet-i kudsiye, bir lezzet-i mukaddese gibi şuûnât-ı kudsiye o hayat-ı akdeste var ki, o şuûnât böyle hadsiz faaliyetle ve nihayetsiz bir hallâkıyetle kâinatı daima tazelendiriyor, çalkalandırıyor, değiştiriyor.

Sırr-ı kayyûmiyete bakan hadsiz faaliyet-i İlâhiyedeki hikmetin ikinci şubesi: Esmâ-i İlâhiyeye bakar.

Malûmdur ki, herbir cemal sahibi, kendi cemâlini görmek ve göstermek ister. Herbir hüner sahibi, kendi hünerini teşhir ve ilân etmekle nazar-ı dikkati celb etmek ister ve sever.

Ve hüneri gizli kalmış bir güzel hakikat ve güzel bir mânâ, meydana çıkmak ve müşterileri bulmak ister ve sever.

Madem bu esaslı kaideler, herşeyde derecesine göre cereyan ediyor; elbette Cemîl-i Mutlak olan Zât-ı Kayyûm-u Zülcelâlin bin bir Esmâ-i Hüsnâsından herbir ismin, kâinatın şehadetiyle ve cilvelerinin delâletiyle ve nakışlarının işaretiyle, herbirisinin herbir mertebesinde hakikî bir hüsün, hakikî bir kemal, hakikî bir cemal ve gayet güzel bir hakikat, belki herbir ismin herbir mertebesinde hadsiz envâ-ı hüsünle hadsiz hakaik-i cemîle vardır.

Madem bu esmânın kudsî cemallerini irâe eden âyineleri ve güzel nakışlarını gösteren levhaları ve güzel hakikatlerini ifade eden sayfaları bu mevcudattır ve bu kâinattır.

Elbette o daimî ve bâki esmâ, hadsiz cilvelerini ve nihayetsiz mânidar nakışlarını ve kitaplarını, hem müsemmâları olan Zât-ı Kayyûm-u Zülcelâlin nazar-ı müşahedesine, hem hadd ü hesaba gelmeyen zîruh ve zîşuur mahlûkatın nazar-ı mütalâasına göstermek ve nihayetli, mahdut birşeyden nihayetsiz levhaları ve birtek şahıstan pek çok şahısları ve bir hakikatten pek kesretli hakikatleri göstermek için, o aşk-ı mukaddes-i İlâhîye istinaden ve o sırr-ı kayyûmiyete binaen, kâinatı umumen ve mütemadiyen cilveleriyle tazelendiriyorlar, değiştiriyorlar.
« Önceki Sayfa  | | Sonraki Sayfa »
Önceki Risale: Beşinci Nükte
Ekranı Genişlet
Lügat Listesi

Lügatler :

aşk-ı mukaddes-i İlâhîye : Cenâb-ı Hakkın zâtına mahsus mukaddes sevgisi
bâki : devamlı olan, sonsuz
binaen : dayanarak
celb etmek : çekmek
cemâl : güzellik
Cemîl-i Mutlak : sınırsız güzellik sahibi Allah
cereyan etmek : meydana gelmek
cilve : görünme, yansıma
daimî : devamlı, sürekli
delâlet : delil olma
envâ-ı hüsün : güzellik çeşitleri
esaslı : köklü
esmâ : Allah’ın isimleri
Esmâ-i Hüsnâ : Allah’ın en güzel isimleri
Esmâ-i İlâhiye : Allah’ın sonsuz güzellikte ve mükemmellikteki isimleri
faaliyet-i İlâhiye : Allah’ın varlık âleminde gerçekleştirdiği faaliyetler
hadd ü hesaba gelmemek : sınırsız ve hesapsız olmak
hadsiz : sınırsız, sayısız
hakaik-i cemîle : güzel hakikatler, gerçekler
hakikat : doğru gerçek
hakikî : asıl, gerçek
hallâkıyet : yaratıcılık
hayat-ı akdes : Cenâb-ı Hakkın Zâtına mahsus, her türlü noksanlıktan mukaddes hayatı
hikmet : sebep, ince sır
hüsün : güzellik
irâe etmek : göstermek
istinaden : dayanarak
kaide : kural, prensip
kâinat : evren
Kayyûm-u Zât-ı Zülcelâl/Zât-ı Kayyûm-u Zülcelâl : herşeyi kendi varlığıyla ayakta tutan ve varlıklarını devam ettiren, büyüklük ve haşmet sahibi Zât, Allah
kemâl : mükemellik, olgunluk
kesretli : çok sayıda
kudsî : her türlü kusur ve noksandan uzak
mahdut : sınırlı
mahlûkat : yaratılmışlar, varlıklar
malûm : bilinen
mânidar : mânâlı, anlamlı
müsemmâ : ismin gerçek sahibi
mütemadiyen : sürekli olarak
nakış : işleme, süsleme
nazar-ı dikkat : dikkatli bakış
nazar-ı müşahede : göz önünde, göze görünecek şekilde
nazar-ı mütalâa : dikkatlice bakıp anlamaya çalışmak
sırr-ı kayyûmiyet : Allah’ın her zaman ve her yerde olması ve bütün varlıkları ayakta tutmasında gizli olan sır
şehadet : şahidlik yapma
şuûnât : temel özellikler
şuûnât-ı kudsiye : Allah’ın yüce sıfatlarının mahiyetlerinde bulunan ve onları tecellîye sevk eden Zâtına ait kutsal nitelikler
teşhir etmek : sergilemek
Yükleniyor...