Ve fıtraten en ziyade sevimli ve muhabbetli ve perestiş için yarattığı en müstesnâ mahlûku olan insanın fıtratına bütün bütün zıt olarak bir gizli adâveti, insanın ruhuna vermeyecek. Çünkü insan, sevdiği ve kıymetini takdir ettiği bir cemâl-i mutlaktan ebedî ayrılmaktan gelen derin yarasını, ancak ona adâvetle, ondan küsmekle ve onu inkâr etmekle tedavi edebilir. İşte, kâfirlerin Allah’ın düşmanı olması bu noktadan ileri geliyor. Öyleyse, herhalde o cemâl-i ezelî, kendisinin âyine-i müştâkı olan insan ile ebedü’l-âbâd yolunda seyahatinde beraber bulunmak için, alâ külli hal, bir dâr-ı bekàda bir hayat-ı bâkiyeye insanı mazhar edecek.

Evet, madem insan fıtraten bir cemâl-i bâkîye müştak ve muhib bir surette halk edilmiştir. Ve madem bâkî bir cemal, zâil bir müştâka razı olamaz. Ve madem insan bilmediği veya yetişemediği veya tutamadığı bir maksuddan gelen hüzün ve elemden teselli bulmak için, o maksudun kusurunu bulmakla, belki gizli adâvet etmekle kendini teskin eder. Ve madem bu kâinat insan için halk edilmiş ve insan ise marifet ve muhabbet-i İlâhiye için yaratılmış. Ve madem bu kâinatın Hâlıkı, esmâsıyla sermedîdir. Ve madem esmâlarının cilveleri daim ve bâkî ve ebedî olacaktır. Elbette ve herhalde insan bir dâr-ı bekàya gidecek ve bir hayat-ı bâkiyeye mazhar olacaktır. Ve insanın kıymetini ve vazifelerini ve kemâlâtını bildiren, rehber-i âzam ve insan-ı ekmel olan Muhammed-i Arabî Aleyhissalâtü Vesselâm, insana dair beyan ettiğimiz bütün kemâlâtı ve vazifeleri en ekmel bir surette kendinde ve dininde göstermesiyle gösteriyor ki: Nasıl kâinat insan için yaratılmış ve kâinattan maksud ve müntehap insandır. Öyle de, insandan dahi en büyük maksud ve en kıymettar müntehap ve en parlak âyine-i Ehad ve Samed, elbette Ahmed-i Muhammeddir.

عَلَيْهِ وَعَلٰۤى اٰلِهِ الصَّلاَةُ وَالسَّلاَمُ بِعَدَدِ حَسَنَاتِ اُمَّتِهِ يَاۤ اَللّٰهُ يَا رَحْمٰنُ يَا رَحِيمُ، يَافَرْدٌ يَاحَىٌّ يَاقَيُّومٌ يَاحَكَمٌ يَاعَدْلٌ يَاقُدُّوسٌ، نَسْئَلُكَ بِحَقِّ فُرْقَانِكَ الْحَكِيمِ، وَبِحُرْمَةِ حَبِيبِكَ اْلاَكْرَمِ، وَبِحَقِّ اَسْمَاۤئِكَ الْحُسْنٰى، وَبِحُرْمَةِ اِسْمِكَ اْلاَعْظَمِ، اَنْ تَحْفَظَنَا مِنْ شَرِّ النَّفْسِ وَالشَّيْطَانِ وَمِنْ شَرِّ الْجِنِّ وَاْلاِنْسَانِ؛ اٰمِينَ. 1

سُبْحَانَكَ لاَعِلْمَ لَنَاۤ اِلاَّ مَاعَلَّمْتَنَاۤ اِنَّكَ اَنْتَ الْعَلِيمُ الْحَكِيمُ 2

Dipnotlar - Arapça İbareler - Haşiyeler:

1 : Ümmetinin hasenatı adedince ona ve âline salât ve selâm olsun. Ya Allah, yâ Rahmân, yâ Rahîm, yâ Ferd, yâ Hayy, yâ Kayyûm, yâ Hakem, yâ Adl, yâ Kuddûs! Furkan-ı Hakîminin hakkı için ve Habib-i Ekreminin hürmetine, Esmâ-i Hüsnânın hakkı için ve İsm-i Âzamın hürmetine Senden niyaz edip istiyoruz: Bizi nefsin ve şeytanın ve cin ve insanın şerrinden muhafaza buyur. Âmin.
2 : “Seni her türlü noksandan tenzih ederiz. Senin bize öğrettiğinden başka bilgimiz yoktur. Muhakkak ki Sen, ilmi ve hikmeti herşeyi kuşatan Alîm-i Hakîmsin.” Bakara Sûresi, 2:32.
« Önceki Sayfa  | | Sonraki Sayfa »
Önceki Risale: Beşinci Nükte
Ekranı Genişlet
Lügat Listesi

Lügatler :

adâvet : düşmanlık, kin
Ahmed-i Muhammed : tekrar tekrar övülmüş, methedilmiş olan Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed (a.s.m.)
alâ külli hal : her durumda
Aleyhissalâtü Vesselâm : Allah’ın salât ve selâmı üzerine olsun
âyine-i Ehad ve Samed : tek ve hiçbir şeye muhtaç olmayan Allah’a ayna olan
âyine-i müştak : Allah’ın güzel isimlerini bir ayna gibi üzerinde yansıtan ve Onun sonsuz güzelliğine düşkün olan insan
bâkî : kalıcı, sürekli
beyan : açıklama, anlatım
cemâl : güzellik
cemâl-i bâkî : sonsuz ve devamlı güzellik
cemâl-i ezelî : başlangıcı ve sonu olmayan güzellik
cemâl-i mutlak : sonsuz güzellik
cilve : görüntü, yansıma
daim : devamlı, sürekli
dair : ilgili
dâr-ı bekà : sonsuzluk âlemi, âhiret
ebedî : sonsuz
ebedü’l-âbâd : sonsuzların sonsuzu, âhiret hayatı
ekmel : en mükemmel
elem : acı, keder
esmâ : Allah’ın isimleri
fıtraten : yaratılış açısından
Hâlık : herşeyi yaratan Allah
halk etmek : yaratmak
hayat-ı bâkiye : devamlı ve kalıcı âhiret hayatı
hüzün : üzüntü
inkâr etmek : inanmamak, reddetmek
insan-ı ekmel : en mükemmel insan
kâfir : Allah'ı veya Allah’ın bildirdiği kesin olan birşeyi inkâr eden kimse
kâinat : evren
kemâlât : faziletler, iyilikler, üstün özellikler
kıymettar : değerli
kusur : eksiksiz, hatâ
maksud : kast edilen, hedef alınan şey
marifet : Allah’ı tanıma ve bilme
mazhar etmek : eriştirme, elde etme
muhabbet-i İlâhiye : Allah sevgisi
Muhammed-i Arabî : Arapların içinden çıkan peygamberimiz Hz. Muhammed (a.s.m.)
muhib : seven
müntehap : seçilmiş
müştak : âşık, düşkün
rehber-i âzam : en büyük rehber
sermedî : devamlı, sürekli
seyahat : yolculuk
suret : biçim, şekil
takdir etmek : değer vermek
teskin etmek : sakinleştirmek, rahatlatmak
zâil : geçip gidici, yok olucu
Yükleniyor...