Evet, ey benim gibi ihtiyarlar! Kur’ân-ı Hakîmde yüz yerde “er-Rahmânü’r-Rahîm” sıfatlarıyla kendini bizlere takdim eden ve daima zeminin yüzünde merhamet isteyen zîhayatların imdadına rahmetini gönderen ve gaybdan her sene baharı hadsiz nimet ve hediyeleriyle doldurup rızka muhtaç bizlere yetiştiren ve zaaf ve acz derecesi nisbetinde rahmetinin cilvesini ziyade gösteren bir Hâlık-ı Rahîmimizin rahmeti, bu ihtiyarlığımızda en büyük bir rica ve en kuvvetli bir ziyadır. Bu rahmeti bulmak, iman ile o Rahmân’a intisap etmek ve ferâizi kılmakla Ona itaat etmektir.

ÜÇÜNCÜ RİCA

Bir zaman gençlik gecesinin uykusundan ihtiyarlık sabahıyla uyandığım vakit kendime baktım, vücudum kabir tarafına bir inişten koşar gibi gidiyor. Niyazi-i Mısrî’nin

Günde bir taşı bina-yı ömrümün düştü yere,
Can yatar gafil, binası oldu viran bîhaber

dediği gibi, ruhumun hanesi olan cismimin de hergün bir taşı düşmekle yıpranıyor. Ve dünya ile beni kuvvetli bağlayan ümitlerim, emellerim kopmaya başladılar. Hadsiz dostlarımdan ve sevdiklerimden mufarakat zamanının yakınlaştığını hissettim. O mânevî ve çok derin ve devâsız görünen yaranın merhemini aradım, bulamadım. Yine Niyazi-i Mısrî gibi dedim ki:

Dil bekàsı, Hak fenâsı istedi mülk-ü tenim,
Bir devâsız derde düştüm, ah ki Lokman bîhaber. HAŞİYE

O vakit birden merhamet-i İlâhiyenin lisanı, misali, timsali, dellâlı, mümessili olan Peygamber-i Zîşan Aleyhissalâtü Vesselâmın nuru ve şefaati ve beşere getirdiği hediye-i hidayeti, o dermansız, hadsiz zannettiğim yaraya güzel bir merhem ve tiryak oldu. Karanlıklı ye’simi, nurlu bir ricaya çevirdi.

Dipnotlar - Arapça İbareler - Haşiyeler:

HAŞİYE : Yani, benim kalbim bütün kuvvetiyle beka istediği halde, hikmet-i İlâhiye cesedimin harabiyetini iktiza ediyor. Hekîm-i Lokman da çaresini bulamadığı, dermansız bir derde düştüm.
« Önceki Sayfa  | | Sonraki Sayfa »
Önceki Risale: Yirmi Beşinci Lem'a / Sonraki Risale: Yirmi Yedinci Lem'a
Ekranı Genişlet
Lügat Listesi

Lügatler :

acz : güçsüzlük
Aleyhissalâtü Vesselâm : Allah’ın salât ve selâmı onun üzerine olsun
bekà : devamlılık ve kalıcılık, sonsuzluk
beşer : insan
bîhaber : habersiz
bina-yı ömür : ömür binası
cesed : beden
cilve : görünme, yansıma
dellâl : ilan edici, duyurucu
derman : ilâç, çâre, tedavi
devâ : ilâç, çare
emel : istek, beklenti
fenâ : gelip geçicilik, ölümlülük
ferâiz : farzlar, Allah’ın kesin emirleri
gafil : duyarsız, sorumsuz, âhiretten ve Allah’ın emir ve yasaklarından habersiz davranan
gayb : görünmeyen âlemler
hadsiz : sınırsız, sayısız
Hak : varlığı hak olan ve her hakkın sahibi olan
Hâlık-ı Rahîm : sonsuz merhamet ve şefkat sahibi olan ve herşeyi yaratan Allah
hane : ev
harabiyet : yok oluş, yıkılış
hediye-i hidayet : hak ve doğru yol hediyesi
hikmet-i İlâhiye : Allah’ın herşeyi belirli gayelere yönelik olarak, mânâlı, faydalı ve yerli yerinde yaratması
iktiza etmek : gerektirmek
intisap etmek : bağlanmak, mensup olmak
itaat etmek : emre uymak, boyun eğmek
lisan : dil
merhamet-i İlâhiye : Allah’ın bütün varlıklara yönelik şefkati
merhem : ilaç
misal : örnek
mufarakat : ayrılık
mülk-ü ten : insan vücudu
mümessil : temsilci
nimet : iyilik, lütuf, ihsan
nisbetinde : ölçüsünde
Peygamber-i Zîşan : şan sahibi Hz. Muhammed (a.s.m.)
Rahmân : çok merhamet sahibi olan ve şefkatle bütün yaratıkların rızkını veren Allah
rahmet : İlâhî şefkat ve merhamet
rızık : Allah’ın ihsan ettiği nimetler, yiyecekler
rica : ümit
şefaat : af için aracılık yapma
timsal : görüntü, örnek
tiryak : ilâç, tedavi
viran : yıkılmış, yerle bir olmuş
ye’s : ümitsizlik
zaaf : zayıflık
ziya : ışık
ziyade : çok
Yükleniyor...