Niyazi-i Mısrî gibi feryad eyleyerek dedim:

Bir ticaret yapmadım, nakd-i ömür oldu hebâ,
Yola geldim, lâkin göçmüş cümle kervan bîhaber.
Ağlayıp, nâlân edip, düştüm yola tenhâ, garip,
Dîde giryan, sîne biryan, akıl hayran, bîhaber.

O vakit gurbetteydim. Me’yûsâne bir hüzün ve nedametkârâne bir teessüf ve istimdatkârâne bir hasret hissettim.

Birden, Kur’ân-ı Mu’cizü’l-Beyan imdada yetişti. Bana o kadar kuvvetli bir rica kapısını açtı ve öyle hakikî bir teselli ziyasını verdi ki, o vaziyetimin yüz derece fevkindeki ye’si dahi izale eder ve o karanlıkları dağıtabilirdi.

Evet, ey benim gibi dünya ile alâkaları kesilmeye başlayan ve dünya ile bağlanan ipleri kopmaya yüz tutan muhterem ihtiyar ve ihtiyareler!

Bu dünyayı en mükemmel ve muntazam bir şehir, bir saray hükmünde halk eden bir Sâni-i Zülcelâl, mümkün müdür ki, o şehirde, o sarayda, en ehemmiyetli misafirleriyle ve dostlarıyla konuşmasın, görüşmesin?

Madem bilerek bu sarayı yapmış ve irade ve ihtiyar ile tanzim ve tezyin etmiş; elbette nasıl ki yapan bilir, öyle de bilen konuşur. Madem bu sarayı, bu şehri bize güzel bir misafirhane ve ticaretgâh yapmış; elbette bize karşı münasebâtını ve bizden arzularını gösterecek bir defteri, bir kitabı bulunacaktır.

İşte o kudsî defterin en mükemmeli, kırk vecihle mu’cize ve her dakikada hiç olmazsa yüz milyonun dillerinde gezen, nur serpen ve herbir harfinde asgarî olarak on sevap ve on hasene ve bazan on bin ve bazan -Leyle-i Kadir sırrıyla- bir harfine otuz bin hasene ve meyve-i Cennet ve nur-u berzah veren Kur’ân-ı Mu’cizü’l-Beyandır.

Bu makamda ona rekabet edecek, kâinatta hiçbir kitap yoktur ve hiçbir kimse gösteremez.
« Önceki Sayfa  | | Sonraki Sayfa »
Önceki Risale: Yirmi Beşinci Lem'a / Sonraki Risale: Yirmi Yedinci Lem'a
Ekranı Genişlet
Lügat Listesi

Lügatler :

arz : yeryüzü
asgarî : en az
bîhaber : habersiz
biryan : kavrulmuş
dîde : göz
ehemmiyet : değer, önem
fevkinde : üstünde
garip : yalnız, kimsesiz
giryan : ağlayan
gurbet : vatanından uzak
halk etmek : yaratmak
hasene : iyilik
hasret : özlem
hayran : şaşkın
hebâ : boşa gitme
ihtiyare : yaşlı kadın
irade : dileme, tercih etme ve seçme gücü
istimdatkârâne : medet ve yardım istercesine
izale etmek : gidermek, ortadan kaldırmak
kâinat : evren
kudsî : kutsal, her türlü kusur ve noksandan uzak
Kur’ân-ı Mu’cizü’l-Beyan : açıklamalarıyla mu’cize olan Kur’ân
lâkin : ama, fakat
Leyle-i Kadir : Kadir Gecesi
makam : konum, yer
me’yûsâne : ümitsiz bir şekilde
meyve-i Cennet : Cennet meyvesi
mu’cize : insanların benzerini yapmakta aciz kaldıkları olağanüstü şey
muhterem : saygıdeğer
muntazam : düzenli
münasebât : münasebetler, bağlantılar
nakd-i ömür : ömür sermâyesi
nâlân etmek : inlemek, sızlamak
nedametkârâne : pişmanlık duyarak
nur-u berzah : kabir hayatının aydınlığı
rica : ümit
Sâni-i Zülcelâl : büyüklük ve haşmet sahibi olan ve her şeyi san’atlı bir şekilde yaratan Allah
semâvât : gökler
sîne : göğüs
tanzim : düzenleme, düzene koyma
teessüf etme : üzülme
tenhâ : tek başına
tezyin etmek : süslemek
ticaretgâh : alışveriş yeri
vaziyet : durum
vecih : şekil, yön
ye’s : ümitsizlik
ziya : ışık
Yükleniyor...