ONUNCU RİCA

Bir zaman, esaretten geldikten sonra, İstanbul’da bir iki sene yine gaflet galebe etti. Siyaset havası, nazarımı nefsimden kaldırıp âfâka dağıtmışken, birgün İstanbul’un Eyüp Sultan kabristanının dereye bakan yüksek bir yerinde oturuyordum. İstanbul etrafındaki âfâka baktım. Birden, bakıyorum, benim hususî dünyam vefat ediyor, bazı cihette ruh çekiliyor gibi bir hâlet-i hayaliye bana geldi. Dedim “Acaba bu kabristanın mezar taşlarındaki yazıları mıdır ki, bana böyle hayal veriyor?” diye nazarımı çektim. Uzağa değil, o kabristana baktım. Kalbime ihtar edildi ki:

“Bu senin etrafındaki kabristanın, yüz İstanbul, içinde vardır. Çünkü yüz defa İstanbul buraya boşalmış. Bütün İstanbul’un halkını buraya boşaltan bir Hâkim-i Kadîrin hükmünden kurtulup müstesna kalamazsın; sen de gideceksin.”

Ben kabristandan çıkıp, bu dehşetli hayal ile Sultan Eyüp Camiinin mahfelindeki küçük bir odaya, çok defa girdiğim gibi, bu defa da girdim. Düşündüm ki, ben üç cihette misafirim. Bu menzilcikte misafir olduğum gibi, İstanbul’da da misafirim, dünyada da misafirim. Misafir, yolunu düşünmeli. Nasıl ki bu odadan çıkacağım, birgün de İstanbul’dan da çıkacağım, diğer birgün de dünyadan çıkacağım.

İşte bu hâlette, gayet rikkatli ve firkatli, elemli bir hüzün ve gam, kalbime, başıma çöktü. Çünkü ben yalnız bir iki dostu kaybetmiyorum. İstanbul’da binler sevdiğim dostlarımdan mufarakat gibi, çok sevdiğim İstanbul’dan da ayrılacağım. Dünyada yüz binler dostlarımdan iftirak gibi, çok sevdiğim ve müptelâ olduğum o güzel dünyadan da ayrılacağım diye düşünürken, yine kabristanın o yüksek yerine gittim.
« Önceki Sayfa  | | Sonraki Sayfa »
Önceki Risale: Yirmi Beşinci Lem'a / Sonraki Risale: Yirmi Yedinci Lem'a
Ekranı Genişlet
Lügat Listesi

Lügatler :

âfâk : kişiyi ilgilendirmeyen dışarıdaki şeyler
cihet : taraf, yön
elem : acı, keder
esaret : esirlik, tutsaklık
ezvâk-ı ruhaniye : ruhun aldığı zevkler
firkat : ayrılık
gaflet : dalgınlık, dünya ile ilgili şeylere dalma
galebe etmek : üstün gelmek
gam : sıkıntı, üzüntü
Hâkim-i Kadîr : sonsuz kuvvet ve kudret sahibi ve her şeyi hikmetle yaratan Allah
hâlet : durum, hâl
hâlet-i hayaliye : hayalî hâl
hazır zaman : şimdiki zaman
hususî : özel
ibret : ders çıkarmak
iftirak : ayrılık
ihtar etmek : hatırlatma
kabristan : mezarlık
mahfel : kapalı bölme, oda
menzil : ev, mekan
mufarakat : ayrılık
müptelâ : bağımlı
müstesna : dışında
nazar : bakış, dikkat
nefis : insanın kendisi
neş’et eden : kaynaklanan
rica : ümit
rikkatli : dokunaklı, acıklı
suret : biçim, şekil
vaziyet : durum
Yükleniyor...