Ağlamayı tamamen kestirdi. Ve dünyada onların yerine geçecek ve benzeyecek olanları bulacağımı ifham etti.

Evet, lillâhilhamd, hem vefat eden Van medresesini Isparta medresesiyle ihyâ edip, oradaki ahbapları dahi, daha çok, daha kıymettar talebeler ve ahbaplarla mânen ihyâ etti.

Hem bildirdi ki, dünya boş, hâlî olmadığını ve harap olmuş bir memleket suretini yanlış tasavvur ettiğimi, belki Mâlik-i Hakikî hikmetinin iktizasıyla, sun’î insanların levhasını değiştiriyor, mektubunu tazelendiriyor.

Bir ağacın bir kısım meyvelerini kopardıkça yerine yine başka meyvelerin geldiği gibi, nev-i beşerde bu zeval ve firak dahi bir teceddüddür, tazelenmektir. İman noktasında, ahbapsızlıktan gelen elîmâne bir hüzün değil, belki başka, güzel bir yerde görüşmek üzere ayrılmaktan gelen lezizâne bir hüzün veren bir tazelenmektir.

Hem o dehşetli vaziyetten, kâinatın mevcudatının karanlıklı görünen yüzünü aydınlattı. Ben de o vakit o hâlete şükretmek istedim. Arabî şu fıkra geldi, tam o hakikati tasvir etti. Şöyle ki, dedim:

اَلْحَمْدُ ِللّٰهِ عَلٰى نُورِ اْلاِيمَانِ الْمُصَوِّرِ مَا يُتَوَهَّمُ اَجَانِبَ اَعْدَاۤءً اَمْوَاتًا مُوَحِّشِينَ اَيْتَامًا بَاكِينَ، اَوِدَّاۤءَ اِخْوَانًا اَحْيَاۤءً مُونِسيِنَ مُرَخَّصِينَ مَسْرُورِينَ ذَاكِرِينَ مُسَبِّحِينَ

Yani, “O şiddetli hâletin tesirinden gelen gafletle, kâinatın mevcudatı, bir kısmı düşman ve ecnebî, HAŞİYE bir kısmı müthiş cenazeler, diğer kısmı ise kimsesizlikten ağlayan yetimler suretinde, gafil nefsime tevehhümle gösterilen bu korkunç levhayı, nur-u imanla aynelyakin gördüm ki:...

Dipnotlar - Arapça İbareler - Haşiyeler:

HAŞİYE : Yani zelzele, fırtına, tufan, tâun, ateş gibi.
« Önceki Sayfa  | | Sonraki Sayfa »
Önceki Risale: Yirmi Beşinci Lem'a / Sonraki Risale: Yirmi Yedinci Lem'a
Ekranı Genişlet
Lügat Listesi

Lügatler :

ahbap : dostlar, sevilenler
âlem : dünya
Arabî : Arapça
aynelyakîn : gözle görerek kesin bilgi edinme
dehşetli : ürkütücü, korkunç
ecnebî : yabancı
elîmâne : acı çektiren, elem veren
fıkra : ifade, cümle
firak : ayrılık
gafil : gaflet içinde, duyarsız hareket eden
gaflet : duyarsız olma, göz ardı etme
hakikat : gerçek
hâlet : durum
hâlî : ıssız
harap olmak : yıkılmak
hikmet : fayda, gaye
hüzün : üzüntü
ifham etmek : anlatmak
ihtar etmek : hatırlatmak
ihyâ etmek : hayat vermek
iktiza eden : gerektiren
kâinat : evren
kıymettar : değerli
lezizâne : lezzet verici
lillâhilhamd : Allah’a hamd olsun!
Mâlik-i Hakikî : herşeyin gerçek sahibi olan Allah
mânen : mânevî olarak
medrese : din eğitimi veren yüksek okul
mevcudat : varlıklar
müthiş : dehşet veren
nefis : insanı daima kötülüğe, maddî zevk ve isteklere sevk eden güç
nev-i beşer : insanlar
nur-u iman : iman aydınlığı
sun’î : el yapımı
suret : biçim, görünüş
şükretmek : Allah’a karşı minnet duymak, teşekkür etmek
talebe : öğrenci
tasavvur etmek : düşünmek, hayal etmek
tasvir etmek : göz önünde canlandırmak
tâun : veba, bulaşıcı ve ölümcül hastalık
teceddüd : yenilenme
tesir : etki
tevehhüm : vehimlenme, kuruntuya kapılma
tufan : her tarafın sular altında kalması
yetim : babası ölmüş olan çocuk, kimsesiz
zelzele : deprem
zeval : yok olma
Yükleniyor...