Yoksa, gençlere benzemeye çalışmak ve onların sarhoşça gafletlerine başını sokup ihtiyarlığını unutmakla değildir.

خَيْرُ شَبَابِكُمْ مَنْ تَشَبَّهَ بِكُهُولِكُمْ وَشَرُّ كُهُولِكُمْ مَنْ تَشَبَّهَ بِشَبَابِكُمْ 1

(ev kemâ kàl) meâlindeki hadisi düşününüz. Yani, “Gençlerinizin en iyisi, temkinde ve sefahetlerden çekilmekte ihtiyarlara benzeyenlerdir. Ve ihtiyarlarınızın en fenası, sefahette ve başını gaflete sokmakta gençlere benzeyenlerdir.”

Ey kardeşlerim ihtiyarlar ve hemşire ihtiyareler! Hadis-i şerifte vardır ki, “Altmış yetmiş yaşlarında ihtiyar bir mü’min dergâh-ı İlâhiyeye elini kaldırıp dua ederken, rahmet-i İlâhiye onun elini boş döndürmeye hicap ediyor.” 2

Madem rahmet size karşı böyle hürmet ediyor; siz de rahmetin bu hürmetini, ubudiyetinizle ihtiram ediniz.

ON DÖRDÜNCÜ RİCA

Dördüncü Şua olan Âyet-i Nuriye-i Hasbiyenin başının hülâsası diyor ki:

Bir zaman, ehl-i dünya beni herşeyden tecrid ettiklerinden, beş çeşit gurbetlere düşmüştüm. Sıkıntıdan gelen bir gafletle, Risale-i Nur’un teselli verici ve medet edici nurlarına bakmayarak, doğrudan doğruya kalbime baktım ve ruhumu aradım.

Gördüm ki, gayet kuvvetli bir aşk-ı bekà ve şedit bir muhabbet-i vücut ve büyük bir iştiyak-ı hayat ve hadsiz bir acz ve nihayetsiz bir fakr, bende hükmediyordu. Halbuki müthiş bir fenâ, o bekàyı söndürüyor.

Dipnotlar - Arapça İbareler - Haşiyeler:

1 : Ali Mâverdî, Edebü’d-Dünyâ ve’d-Dîn, s. 27; İmam-ı Gazâlî, İhyâ-u Ulûmi’d-Dîn, 1:142; el-Münâvî, Feyzü’l-Kadîr, 3:487.
2 : el-Aclûnî, Keşfü’l-Hafâ, 1:244; el-Heysemî, Mecmeu’z-Zevâid, 10:149.
« Önceki Sayfa  | | Sonraki Sayfa »
Önceki Risale: Yirmi Beşinci Lem'a / Sonraki Risale: Yirmi Yedinci Lem'a
Ekranı Genişlet
Lügat Listesi

Lügatler :

acz : güçsüzlük
aşk-ı bekà : sonsuzluk aşkı
Âyet-i Nuriye-i Hasbiye : “Hasbünallahu ve ni’me’l-vekîl (Allah bize yeter, O ne güzel vekildir.)” âyetinin mertebeleri, nurları
bekà : sonsuzluk
bîhaber : habersiz
dergâh-ı İlâhiye : Allah’ın yüce katı
devâ : ilâç, çare
dil : gönül
ehl-i dünya : dünyaya dalıp, âhireti düşünmeyenler
ev kemâ kâl : veya söylediği gibi
fakr : fakirlik
fenâ : gelip geçicilik
gaflet : âhirete, Allah’ın emir ve yasaklarına duyarsız davranma hâli, umursamazlık
gurbet : yabancılık, vatanından uzak olma hâli
hadis/hadis-i şerif : Peygamber Efendimizin (a.s.m.) mübarek söz, fiil ve hareketi veya onun onayladığı başkasına ait söz, iş veya davranış
hadsiz : sayısız, sınırsız
Hak : varlığı hak olan ve her hakkın sahibi olan Allah
hâlet : durum, hâl
hemşire : kız kardeş
hicap etme : utanma, çekinme
hükmetmek : hakim olmak
hülâsa : özet
ihtiram etmek : saygı göstermek
ihtiyare : yaşlı kadın
iştiyak-ı hayat : yaşama şevki, şiddetli yaşama arzusu
Lokman :
meâl : açıklama, anlam
muhabbet-i vücut : var olma sevgisi
muvafık : uygun
mü’min : Allah’a ve Ondan gelen herşeye inanan
mülk-ü ten : beden mülkü
müthiş : dehşet verici, ürkütücü
nihayetsiz : sınırsız
rahmet : İlâhî şefkat, merhamet
rahmet-i İlâhiye : Allah’ın herşeyi kuşatan sonsuz rahmeti, merhameti
rica : ümit
sefahet : yasak zevk ve eğlenceye düşkünlük
şedit : şiddetli
şua : ışık, parıltı
tavr-ı şuurdârâne : şuurlu hareket
tecrid etmek : soyutlamak, insanlardan uzak tutmak
temkin : ağırbaşlılık, ihtiyatlı hareket etme
ubudiyet : kulluk
ubudiyetkârâne : kulluk ederek
Yükleniyor...