Mübarek kardeşlerimin hâlis dualarıyla zehirin tehlikesi geçmiş ve o merhum şehidin, kuvvetli emârelerle, kabrinde Nurlarla meşgul olması ve sual meleklerine Nurlarla cevap vermesi; ve onun bedeline ve onun sisteminde Nurlara çalışacak Denizli kahramanı Hasan Feyzi (rahmetullahi aleyh) ve arkadaşları perde altında tesirli bir surette hizmetleri; ve düşmanlarımızın dahi, mahpusların birden Nurlarla ıslah olmaları cihetinde, hapisten çıkmamıza taraftar olması; ve Ashab-ı Kehf misilli Nur şakirtleri o sıkıntılı çilehaneyi Ashab-ı Kehf ve eski zaman ehl-i riyâzâtının mağaralarına çevirmesi; ve istirahat-i kalble Nurların neşrine ve yazmasına sa’yleriyle, inâyet-i Rabbâniyenin imdadımıza yetiştiğini ispat etti.

Hem kalbime geldi ki, madem İmam-ı Âzam gibi eâzım-ı müçtehidîn hapis çekmiş ve İmam-ı Ahmed ibni Hanbel gibi bir mücahid-i ekber, Kur’ân’ın birtek meselesi için hapiste pek çok azap verilmiş ve şekvâ etmeyerek, kemâl-i sabırla sebat edip o meselelerde sükût etmemiş. Ve pek çok imamlar ve allâmeler, sizlerden pek çok ziyade azap verildiği halde, kemâl-i sabır içinde şükredip sarsılmamışlar.

Elbette sizler, Kur’ân’ın müteaddit hakikatleri için pek büyük sevap ve kazanç aldığınız halde pek az zahmet çektiğinize binler teşekkür etmek borcunuzdur. Evet, zulm-ü beşer içinde bir cilve-i inâyet-i Rabbâniyeyi kısaca beyan edeceğim:

Ben yirmi yaşındayken tekrarla derdim: “Eski zamanda mağaralara çekilen târiküddünyalar gibi, âhir ömrümde ben de bir mağaraya, bir dağa çekilip insanların hayat-ı içtimaiyesinden çıkacağım.”

Hem eski Harb-i Umumîde şark-ı şimalîdeki esaretimde karar vermiştim ki, “Bundan sonra ömrümü mağaralarda geçireceğim. Hayat-ı siyasiyeden ve içtimaiyeden sıyrılacağım. Artık karışmak yeter” derken, inâyet-i Rabbâniye, hem adalet-i kaderiye tecellî ettiler.

Kararımdan ve arzumdan çok ziyade hayırlı bir surette, ihtiyarlığıma merhameten, o mutasavver mağaralarımı hapishanelere ve inzivâlara ve yalnızlık içinde çilehanelere ve tecrid-i mutlak menzillerine çevirdi.

Ehl-i riyazet ve münzevîlerin dağlardaki mağaralarının çok fevkinde Yusufiye medreseleri ve vaktimizi zayi etmemek için tecridhaneleri verdi. Hem mağara faide-i uhreviyesini, hem hakaik-i imaniye ve Kur’âniyenin mücahidâne hizmetini verdi.
« Önceki Sayfa  | | Sonraki Sayfa »
Önceki Risale: Yirmi Beşinci Lem'a / Sonraki Risale: Yirmi Yedinci Lem'a
Ekranı Genişlet
Lügat Listesi

Lügatler :

adalet-i kaderi : kaderin adaleti
âhir : son
allâme : büyük âlim
azmetmek : gayret sarf etmek
beyan etmek : açıklamak
cilve-i inâyet-i Rabbâniye : Rabbimizin yardım ettiğini gösteren yansımalar, belirtiler
çilehane : yalnız başına çile çekilip ibadet edilen yer
eâzım-ı müçtehidîn : âyet ve hadisler başta olmak üzere, diğer dinî delillerden hüküm çıkarma bilgi ve kabiliyetine sahip olan büyük İslâm âlimleri
ehl-i riyâzât : az gıda ile nefsin heveslerini kırıp, ilim ve ibâdetle meşgul olanlar
ehl-i riyazet : nefsini terbiye etmek için manevî eğitime giren kişiler
esaret : esirlik, tutsaklık
Eski Harb-i Umumî : Birinci Dünya Savaşı
faide-i uhreviye : ahirete ait faydalar
fevkinde : üstünde
hakaik-i imaniye : iman hakikatleri, esasları
hakikat : gerçek, esas
hayat-ı içtimaiye : sosyal hayat
hayat-ı siyasiye ve içtimaiye : siyasî ve toplumsal hayat
imam : bir ilimde sözü delil kabul edilebilecek derecede derin ve geniş bilgi sahibi olan âlim
inâyet-i Rabbâniye : Allah’ın inâyeti, yardımı
inzivâ : yalnız başına bir yere çekilip dünya işleriyle uğraşmama
istirahat-i kalb : kalp rahatlığı
kemâl-i sabır : tam bir sabır
menzil : yer, mekân
merhameten : şefkat göstererek, acıyarak
mutasavver : hayal edilen
mücahidâne : cihad ederek, mücadele ederek
mücahid-i ekber : en büyük mücahit
münzevî : bir köşeye çekilip ibadetle uğraşan, dünyayı terk eden kişi
müteaddit : bir çok
neşir : yayılma
sa’y : çalışma
sebat etmek : kararlı olmak
suret : biçim, şekil
sükût etme : susma
şark-ı şimalî : kuzeydoğu
şekvâ : şikâyet
şükür : teşekkür etme, Allah’a karşı minnet duyma
târiküddünya : dünya ile ilgili her şeyi terk eden
tecellî etmek : belirmek, görünmek
tecridhane : eskiden dervişlerin dünya işlerinden ellerini çekip yalnız başlarına yaşadıkları oda, yalnızlık odası
tecrid-i mutlak : tam bir yalnızlık
Yusufiye medresesi : Hz. Yusuf’un (a.s.) hapiste kalmasına benzetilerek, iman ve Kur’ân’a hizmetinden dolayı tutuklananların hapsedildiği yer; hapishane
zayi etmek : kaybetmek
ziyade : çok, fazla
zulm-ü beşer : insanların zulmü
Yükleniyor...