HAŞİYE أَصْبَحْناَ

وَأَصْبَحَ اَلْمُلِكُ ِللّٰهِ شَهِيدٌ وَالْكِبْرِيَاءُ عَلَى اللّٰهِ دَلِيلٌ

وَالْعَظَمَةُ ِللّٰهِ شَهِيدٌ. وَالْهَيْبَةُ عَلَى اللّٰهِ دَلِيلٌ

وَالْقُوَّةُ ِللّٰهِ شَهِيدٌ. وَالْقُدْرَةُ عَلَى اللّٰهِ دَلِيلٌ

AÇIKLAMA

Biz sabaha girdik. HAŞİYE Mülk Allah’a şahit, kibriya Allah’a delildir.

Azamet Allah’a şahit, heybet Allah’a delildir.

Kuvvet Allah’a şahit, kudret Allah’a delildir.

Dipnotlar - Arapça İbareler - Haşiyeler:

HAŞİYE : Asbahnâ: Biz sabaha girdik. Bu sabahın mülkü de Allah’a şahittir. Bu babda iki nükte var. Birinci nükte şudur ki: Herşey, hal-i hazır vücuduyla Cenâb-ı Hakkın vücuduna ve vahdetine şehadet ettikleri gibi, muntazaman tebeddül edip arkasında emsallerine yer vermek için gitmesiyle bir teceddüd sureti altında azîm bir silsileyi göstermekle, Cenâb-ı Hakkın vücud ve vahdaniyetine delil demektir. Elhasıl, şehîdün fıkrasıyla hal-i hazır vücudunu ve delîlün cümlesiyle de gelip geçen emsallerinin terkibinden teşekkül eden silsilesini gösterir. İkinci nükte: Kaide-i nahviye ile, el-âlâü lillâhi şehîdetün demek lâzım gelirken, lillâhi şehîdün deniliyor. Çünkü, herbir âlâ’ tek başıyla bir şahittir. Şehîdün mezkûr lâfzıyla, herbir ferdi şehadet ediyor mânâsını ifade ediyor. Eğer şehîdetün denilseydi, cemaatin mânâsını ifade ederdi. Meselâ, ve’r-rubûbiyyetü lillâhi şehîdün deniliyor. Çünkü rububiyetten murad, Cenâb-ı Hakkın rububiyetiyle ettiği terbiyeler, tedbirler şehadet ediyor demektir. Nefs-i rububiyet görünmüyor; fakat onun eseri olan terbiyeler ve tedbirler görünüyor ki, görünen şeyleri şahit yapmak için şehîdün denilmiş. Eğer şehîdetün denilseydi, doğrudan doğruya rububiyete râci olurdu. “İnne rahmetallâhi karîbun mine’l-muhsinîne” âyetinin dahi, rahmete, müennes iken karîbetün denmeyip karîbün denmesinin nüktesi, güneş hükmündeki âli, küllî rahmetin yakınlığını ifade etmekten ziyade, o güneşin şuaları olan hususî ihsanlar murad edildiğinden, herbir muhsine yakın bir ihsan görülür. İhsan lâfzı ise müzekkerdir; onun hakkı karîbün’dür. Hem Cenâb-ı Hakkın muhsinlere rahmetiyle karîb olduğunu ifade içindir ki, karîbetün denilmedi.
« Önceki Sayfa  | | Sonraki Sayfa »
Önceki Risale: Üçüncü Bab / Sonraki Risale: Beşinci Bab
Ekranı Genişlet
Lügat Listesi

Lügatler :

bab : kısım, bölüm
Cenâb-ı Hak : Hakkın tâ kendisi olan, şeref ve yücelik sahibi Allah
delîlün : “delildir” anlamına gelen kelime
el-âlâü lillâhi şehîdetün : “Allah’ın verdiği nimetler” Allah için şâhiddir ( “şehîdetün” kelimesi dişilik kipidir)
elhasıl : kısaca, özetle
fıkra : bölüm, ifade
hal-i hazır : içinde yaşanılan zaman dilimi
Kaide-i nahviye : Arapça gramer kaidesi
karîbetün : yakındır (kadınlar için kullanılır)
karîbün : yakındır (erkekler için kullanılır)
küllî : büyük ve kapsamlı
lâfız : söz, kelime
lillâhi şehîdün : “Allah’a şahittir” (buradaki “şehîdün” erkekler için kullanılır)
mezkûr : adı geçen
muhsin : bağış ve iyilikte bulunan
muntazaman : düzenli olarak
murad : irade edilen, istenen
müennes : dişi; Arapçada dişiler için kullanılan kelime
mülk : sahip olunan şey, hükmedilen yer
müzekker : Arapçada erkekler için kullanılan kelime
nefs-i rububiyet : rububiyetin kendisi
nükte : ince ve derin anlamlı söz
râci : ait, dönük
rahmet : İlâhî şefkat, merhamet ve ihsan
rububiyet : Allah’ın bütün varlık âlemini kuşatan mâlikiyeti, yaratıcılığı ve terbiyesi
silsile : peş peşe gelen sıra
suret : biçim, şekil
şahit : tanık, delil
şehadet : şahitlik, tanıklık
şehîdetün : şahittir (kadınlar için kullanılır)
şehîdün : “şahittir” (erkekler için kullanılır)
şua : ışık, parıltı
tebeddül : başkalaşma, değişme
teceddüt : yenileme
tedbir : idare
terbiye : belli bir amaca erişecek şekilde geliştirme, olgunlaştırma
terkip : birleşme, sentez
teşekkül eden : oluşan
vahdâniyet : Allah’ın benzersiz ve bir oluşu ve ortağının bulunmayışı
ve'r-rubûbiyyetü lillâhi şehîdün : Allah’ın rububiyeti Ona şahittir
Yükleniyor...