Hem memâlik-i bâride olan Avrupa’daki tabiatlar, o memleket gibi bârid ve câmiddirler. Bu Asya, yani âlem-i İslâm kıt’ası, ona nisbeten memâlik-i harredir. Malûmdur ki, muhitin, insanın ahlâkı üzerinde tesiri vardır. O bârid memlekette, soğuk insanlarda hevesât-ı hayvâniyeyi tahrik etmek ve iştahı açmak için açık saçıklık belki çok sû-i istimâlâta ve isrâfâta medar olmaz.

Fakat seriütteessür ve hassas olan memâlik-i harredeki insanların hevesât-ı nefsâniyesini mütemadiyen tehyiç edecek açık saçıklık, elbette çok sû-i istimâlâta ve isrâfâta ve neslin zaafiyetine ve sukut-u kuvvete sebeptir.

Bir ayda veya yirmi günde ihtiyac-ı fıtrîye mukabil, her birkaç günde kendini bir israfa mecbur zanneder. O vakit, her ayda on beş gün kadar hayız gibi arızalar münasebetiyle kadından tecennüp etmeye mecbur olduğundan, nefsine mağlûp ise fuhşiyata da meyleder.

Şehirliler, köylülere, bedevîlere bakıp tesettürü kaldıramaz. Çünkü köylerde, bedevîlerde, derd-i maişet meşgalesiyle ve bedenen çalışmak ve yorulmak münasebetiyle, hem şehirlilere nisbeten nazar-ı dikkati az celb eden, mâsûme işçi ve bir derece kaba kadınların kısmen açık olmaları, hevesât-ı nefsâniyeyi tehyice medar olamadığı gibi, serseri ve işsiz adamlar az bulunduğundan, şehirdeki mefâsidin onda biri onlarda bulunmaz. Öyleyse onlara kıyas edilmez.
« Önceki Sayfa  | | Sonraki Sayfa »
Önceki Risale: Yirmi Üçüncü Lem'a / Sonraki Risale: Yirmi Beşinci Lem'a
Ekranı Genişlet
Lügat Listesi

Lügatler :

bedevî : çölde yaşayan, göçebe
derd-i maişet : geçim derdi
fuhşiyat : dinen yasaklanan ve haram sayılan davranışlar
hassas : duyarlı
hayız : kadınların âdet, kanama hâli
hevesât-ı nefsaniye : nefsin hevesleri, arzu ve istekleri
ihtiyac-ı fıtrî : yaratılıştan gelen doğal ihtiyaç
isrâfât : israflar, lüzumsuz yere kullanmalar
kısmen : bir miktar
kıyas etmek : karşılaştırmak
mağlûp : yenik düşen
mâsûme : masum ve günahsız olan
medar olmak : sebep olmak, vesile olmak
mefâsid : ahlâkı bozan şeyler
memâlik-i harre : sıcak memleketler
meşgale : meşguliyet, çalışma
meyletmek : eğilim göstermek
mukabil : karşılık
münasebetiyle : vesilesiyle, sebebiyle
mütemadiyen : sürekli olarak
nazar-ı dikkat : dikkati celb eden; dikkat çeken
nefis : insanı daima kötülüğe, yasak zevk ve isteklere teşvik eden duygu
nesil : soy
nisbeten : kıyasla
seriütteessür : çabuk ve kolay etkilenen
sû-i istimâlât : kötüye kullanmalar
sukut-u kuvvet : kuvvetten düşme
tecennüp etmek : sakınmak, uzak durmak
tehyiç etmek : harekete geçirmek, heyecanlandırmak
tesettür : örtünme
zaafiyet : zayıflık, güçsüzlük
Yükleniyor...