BİRİNCİ İŞARET

Şahsıma ve Risale-i Nur’a ait mühim bir sual: Çoklar tarafından deniliyor ki, “Sen ehl-i dünyanın dünyasına karışmadığın halde, nedendir ki, her fırsatta onlar senin âhiretine karışıyorlar? Halbuki hiçbir hükûmetin kanunu, târikü’d-dünya ve münzevîlere karışmıyor.”

Elcevap: Yeni Said’in bu suale karşı cevabı sükûttur. Yeni Said, “Benim cevabımı kader-i İlâhî versin” der. Bununla beraber, mecburiyetle, emâneten istiâre ettiği Eski Said’in kafası diyor ki:

Bu suale cevap verecek, Isparta vilâyetinin hükûmetidir ve şu vilâyetin milletidir. Çünkü bu hükûmet ve şu millet, benden çok ziyade bu sualin altındaki mânâ ile alâkadardırlar. Madem binler efradı bulunan bir hükûmet ve yüz binler efradı bulunan bir millet benim bedelime düşünmeye ve müdafaa etmeye mecburdur; ben neden lüzumsuz olarak müddeîlerle konuşup müdafaa edeyim?

Çünkü dokuz senedir ben bu vilâyetteyim; gittikçe daha ziyade dünyalarına arkamı çeviriyorum. Hiçbir halim de mestur kalmamış. En gizli, en mahrem risalelerim dahi hükûmetin ve bazı meb’usların ellerine geçmiş. Eğer ehl-i dünyayı telâşa ve endişeye düşürecek dünyevî bir karışmak halim ve karıştırmak teşebbüsüm ve fikrim olsaydı, bu vilâyet ve kazalardaki hükûmet, dokuz sene dikkat ve tecessüs ettikleri halde ve ben de çekinmeyerek yanıma gelenlere esrarımı beyan ettiğim halde, hükûmet bana karşı sükût edip ilişmediler. Eğer milletin ve vatanın saadetine ve istikbaline zarar verecek bir kabahatim varsa, dokuz seneden beri valisinden tut, köy karakol kumandanına kadar kendilerini mes’ul eder. Onlar kendilerini mes’uliyetten kurtarmak için, hakkımda habbeyi kubbe yapanlara karşı kubbeyi habbe yapıp beni müdafaa etmeye mecburdurlar. Öyleyse bu sualin cevabını onlara havale ediyorum.
« Önceki Sayfa  | | Sonraki Sayfa »
Önceki Risale: Yirmi Birinci Lem'a / Sonraki Risale: Yirmi Üçüncü Lem'a
Ekranı Genişlet
Lügat Listesi

Lügatler :

âhiret : öldükten sonra yaşanacak olan sonsuz hayat
alâkadar : alakalı, ilgili
beyan etmek : açıklamak
dünyevî : dünya ile ilgili
efrad : fertler, bireyler
ehl-i dünya : dünyaya dalıp, âhireti düşünmeyenler
emâneten : emânet olarak
esrar : sırlar
habbeyi kubbe yapmak : en küçük meseleleri abartarak olduğundan daha büyük göstermek
havale etmek : bir işi başka birine bırakma
hayat-ı ebediye : sonsuz âhiret hayatı
hükûmet : yönetim, idare
istiâre etmek : ödünç ve geçici olarak almak
istikbal : gelecek zaman
kader-i İlâhî : Allah’ın meydana gelecek hadiseleri gerçekleşmeden sonsuz ilmiyle bilip o şekilde belirlemesi
kuvvet-i imaniye : iman gücü
mahrem : gizli olan, herkese söylenmeyen
mânâ : anlam
meb'us : milletvekili
mecbur : zorunlu
mestur : gizli, saklı
mes'ul : sorumlu
mes'uliyet : sorumluluk
millet : halk
mübarek : bereketli, hayırlı
müdafa etme : savunma
müddeî : savcı
mühim : önemli
münzevî : bir köşeye çekilip ibadetle uğraşan, vaktini ibadetle geçiren
risale : Risale-i Nur’u oluşturan bölümlerden her birisi
saadet : mutluluk
sükût : sessiz kalma, susma
târikü'd-dünya : dünyayı terk eden
tecessüs etmek : gizlice araştırmak, casusluk yapmak
umumiyetle : genellikle
vilâyet : il
ziyade : çok, fazla
Yükleniyor...