Amma şu vilâyetin milleti, umumiyetle benden ziyade beni müdafaa etmek mecburiyetleri şundandır ki, bu dokuz senedir hem kardeş, hem dost, hem mübarek olan bu milletin hayat-ı ebediyesine ve kuvvet-i imaniyesine ve saadet-i hayatiyesine bilfiil ve maddeten tesirini gösteren yüzer risalelerle çalıştığımızı ve hiçbir dağdağa ve zarar, hiç kimseye o risaleler yüzünden gelmediği ve hiçbir garazkârâne tereşşuhât-ı siyasiye ve dünyeviye görülmediği ve lillâhilhamd şu Isparta vilâyeti, eski zamanın Şam-ı Şerifinin mübarekiyeti ve âlem-i İslâmın medrese-i umumîsi olan Mısır’ın Câmiü’l-Ezher’i mübarekiyeti nev’inden, kuvvet-i imaniye ve salâbet-i diniye cihetinde bir mübarekiyet makamını Risale-i Nur vasıtasıyla kazanarak bu vilâyette, imanın kuvveti lâkaytlığa ve ibadetin iştiyakı sefahete hâkim olmasını ve umum vilâyetlerin fevkinde bir meziyet-i dindarâneyi Risale-i Nur bu vilâyete kazandırdığından, elbette bu vilâyetteki umum insanlar, hattâ faraza dinsizi de olsa, beni ve Risale-i Nur’u müdafaaya mecburdur.

Onların çok ehemmiyetli müdafaa hakları içinde, benim gibi vazifesini bitirmiş ve lillâhilhamd binlerle şakirtler benim gibi bir âcizin yerinde çalışmış ve çalıştığı hengâmda, ehemmiyetsiz cüz’î hakkım beni müdafaaya sevk etmiyor. Bu kadar binlerle dâvâ vekilleri bulunan bir adam, kendi dâvâsını kendi müdafaa etmez.

İKİNCİ İŞARET

Tenkitkârâne bir suale cevaptır.

Ehl-i dünya tarafından deniliyor ki: “Sen neden bizden küstün? Bir defa olsun hiç müracaat etmeyip sükût ettin. Bizden şiddetli şekvâ edip ‘Bana zulmediyorsunuz’ diyorsun.

Halbuki bizim bir prensibimiz var, bu asrın muktezası olarak hususî düsturlarımız var. Bunların tatbikini sen kendine kabul etmiyorsun. Kanunu tatbik eden zalim olmaz. Kabul etmeyen isyan eder.

Ezcümle, bu asr-ı hürriyette ve bu yeni başladığımız cumhuriyetler devrinde, müsavat esası üzerine tahakküm ve tagallübü kaldırmak düsturu bizim bir kanun-u esasîmiz hükmüne geçtiği halde, sen kâh hocalık, kâh zâhidlik suretinde teveccüh-ü âmmeyi kazanarak, nazar-ı dikkati kendine celb ederek, hükûmetin nüfuzu haricinde bir kuvvet, bir makam-ı içtimaî elde etmeye çalıştığın, zâhir halin ve eski zamandaki macera-yı hayatının delâletiyle anlaşılıyor.
« Önceki Sayfa  | | Sonraki Sayfa »
Önceki Risale: Yirmi Birinci Lem'a / Sonraki Risale: Yirmi Üçüncü Lem'a
Ekranı Genişlet
Lügat Listesi

Lügatler :

âciz : güçsüz, elinden bir şey gelmeyen
âlem-i İslâm : İslâm dünyası
asır : yüzyıl
asr-ı hürriyet : hürriyet asrı
bilfiil : fiilen, uygulamaya koyarak
Câmiü'l-Ezher : Mısır’da yer alan Ezher Üniversitesi
cihet : yön
cüz'î : ferdî, küçük, sınırlı
dağdağa : karışıklık
düstur : kural, kanun
ehl-i dünya : dünyaya dalıp, âhireti düşünmeyenler
esas : temel
ezcümle : meselâ, örneğin
faraza : varsayalım ki
fevkinde : üstünde
garazkârâne : kötü bir kasıt güdercesine
hengâm : zaman, dönem
iştiyak : çok güçlü arzu ve istek
kâh : bazan
kanun-u esasî : anayasa
kuvvet-i imaniye : iman gücü
lâkayt : ilgisiz
lillâhilhamd : ne kadar hamd ve şükürler varsa ve olmuşsa, hepsi Allah’a aittir
maddeten : maddî olarak
makam : derece, yer
medrese-i umumî : genele ve herkese açık olan medrese
meziyet-i dindarâne : dindarlık fazileti ve üstünlüğü
mukteza : bir şeyin gereği
mübarekiyet : mübârek ve bereketli oluş
müdafa : savunma
müracaat etmek : başvurmak
müsavat : eşitlik, denklik
nev' : tür, cins
risale : Risale-i Nur’u oluşturan bölümlerden her birisi
saadet-i hayatiye : hayatın mutluluğu
salâbet-i diniye : dinin emirlerini korumakta ve uygulamadaki ciddiyet
sefahet : zevk ve eğlenceye düşkünlük
sevk etmek : yöneltmek
suret : biçim, şekil
sükût etmek : sessiz kalmak
şakirt : talebe
Şam-ı Şerif : Şam şehri
şekvâ : şikâyet
tagallüb : baskı ve zulüm yapma, zorbalık
tahakküm : baskı altında tutma, hükmü altına alma
tatbik etmek : uygulamak
tenkitkârâne : tenkit edercesine
tereşşuhât-ı siyasiye ve dünyeviye : siyasî ve dünyevî menfaat olduğunu gösteren belirtiler
tesir : etki
teveccüh-ü âmme : halkın ilgisi, yönelmesi
umum : bütün, genel
vasıta : araç
zâhid : takvâ sahibi olan; nefsî isteklerden uzak kalan
zalim : haksızlık eden
zulmetmek : haksız yere kötülük etmek
Yükleniyor...