Elcevap: Kanun tatbik edenler, evvelâ kendilerine tatbik ettikten sonra başkasına tatbik edebilirler. Siz kendinize tatbik etmediğiniz bir düsturu başkasına tatbik etmekle, herkesten evvel siz düsturunuzu, kanununuzu kırıyorsunuz ve karşı geliyorsunuz. Çünkü bu müsavat-ı mutlaka kanununun bana tatbikini istiyorsunuz. Ben de derim:

Ne vakit bir nefer, bir müşirin makam-ı içtimaîsine çıkarsa ve milletin o müşire karşı gösterdikleri hürmet ve teveccühe iştirak ederse ve onun gibi o teveccüh ve hürmete mazhar olursa veyahut o müşir, o nefer gibi âdileşirse ve o neferin sönük vaziyetini alırsa ve o müşirin vazife haricinde hiçbir ehemmiyeti kalmazsa; hem eğer en zeki ve bir ordunun muzafferiyetine sebebiyet veren bir erkân-ı harp reisi, en aptal bir neferle teveccüh-ü âmmede ve hürmet ve muhabbette müsavata girerse, o vakit sizin bu müsavat kanununuz hükmünce bana şöyle diyebilirsiniz: “Kendine hoca deme. Hürmeti kabul etme. Faziletini inkâr et. Hizmetçine hizmet et, dilencilere arkadaş ol!”

Eğer deseniz: “Bu hürmet ve makam ve teveccüh, vazife başında olduğu vakte mahsustur ve vazifedarlara hastır. Sen vazifesiz bir adamsın; vazifedarlar gibi milletin hürmetini kabul edemezsin.”

Elcevap: Eğer insan yalnız bir cesetten ibaret olsa ve insan dünyada lâyemûtâne daimî kalsa ve kabir kapısı kapansa ve ölüm öldürülse, o vakit vazife yalnız askerlik ve idare memurlarına mahsus kalırsa, sözünüzde dahi bir mânâ olurdu.

Fakat madem insan yalnız cesetten ibaret değil; cesedi beslemek için kalb, dil, akıl, dimağ koparılıp o cesede yedirilmez. Onlar imhâ edilmez; onlar da idare ister. Ve madem kabir kapısı kapanmıyor. Ve madem kabrin öbür tarafındaki endişe-i istikbal her ferdin en mühim meselesidir. Elbette milletin itaat ve hürmetine istinad eden vazifeler, yalnız milletin hayat-ı dünyeviyesine ait içtimaî ve siyasî ve askerî vazifelere münhasır değildir.
« Önceki Sayfa  | | Sonraki Sayfa »
Önceki Risale: Yirmi Birinci Lem'a / Sonraki Risale: Yirmi Üçüncü Lem'a
Ekranı Genişlet
Lügat Listesi

Lügatler :

âdileşmek : basitleşmek, sıradanlaşmak
daimî : devamlı, sürekli
dimağ : beyin
düstur : kural, kanun
ehemmiyet : değer, önem
endişe-i istikbal : gelecek endişesi
erkân-ı harp : askerlik ilminde uzman kimse, kurmay
esas : temel
evvelâ : ilk olarak
fazilet : yüksek değer, erdem
has : özel
hodfuruşâne : kendini beğendirmeye çalışan
hükûmet : idare, yönetim
hürmet : saygı
ibaret olma : meydana gelme, oluşma
icra etmek : yerine getirmek
imhâ : yok etme
istinad eden : dayanan
iştirak etmek : katılmak
itaat : boyun eğme
lâyemûtâne : ölümsüzcesine
mahsus : has, özel
makam : mevki, statü
makam-ı içtimaî : sosyal statü, mevki
mânâ : anlam
mazhar olmak : sahip olmak, edinmek
meziyet : üstün özellik
muhabbet : sevgi
muzafferiyet : zafer kazanma, galibiyet
mühim : önemli
münâfi : aykırı, zıt
müsavat : eşitlik, denklik
müsavat-ı mutlaka : sınırsız eşitlik
müşir : mareşal
nefer : asker, er
nüfuz : etki
sebebiyet verme : sebep olma
tahakküm etmek : baskı altına almak
tatbik etmek : uygulamak
teveccüh : yönelmek, ilgi gösterme
teveccüh-ü âmme : halkın yönelişi ve ilgi göstermesi
vazifedar : görevli
vaziyet : durum, hâl
Yükleniyor...