Evet, yolculara seyahat için vesika vermek bir vazife olduğu gibi, ebed tarafına giden yolculara da hem vesika, hem o zulümatlı yolda nur vermek öyle bir vazifedir ki, hiçbir vazife o vazife kadar ehemmiyetli değildir.

Böyle bir vazifenin inkârı, ölümün inkârıyla ve hergün el-mevtü hakkun dâvâsını, cenazelerinin mührüyle imza edip tasdik eden otuz bin şahidin şehadetini tekzip ve inkâr etmekle olur.

Madem mânevî hâcât-ı zaruriyeye istinad eden mânevî vazifeler var. Ve o vazifelerin en mühimi, ebed yolunda seyahat için pasaport varakası ve berzah zulümatında kalbin cep feneri ve saadet-i ebediyenin anahtarı olan imandır ve imanın ders ve takviyesidir.

Elbette, o vazifeyi gören ehl-i marifet, herhalde, küfran-ı nimet suretinde, kendine edilen nimet-i İlâhiyeyi ve fazilet-i imaniyeyi hiçe sayıp, sefihler ve fâsıkların makamına sukut etmeyecektir.

Kendini, aşağıların bid’alarıyla, sefahetleriyle bulaştırmayacaktır. İşte, beğenmediğiniz ve müsavatsızlık zannettiğiniz inzivâ bunun içindir.

İşte bu hakikatle beraber, beni işkenceyle tâciz eden sizin gibi enâniyette ve bu kanun-u müsavatı kırmakta firavunluk derecesinde ileri giden mütekebbirlere karşı demiyorum.

Çünkü mütekebbirlere karşı tevazu, tezellül zannedildiğinden, tevazu etmemek gerektir. Belki ehl-i insaf ve mütevazi ve âdil kısmına derim ki:

Ben, felillâhilhamd, kendi kusurumu, aczimi biliyorum. Değil Müslümanlar üstünde mütekebbirâne bir makam-ı ihtiram istemek, belki her vakit nihayetsiz kusurlarımı, hiçliğimi görüp, istiğfarla teselli bulup, halklardan ihtiram değil, dua istiyorum. Hem zannederim, benim bu mesleğimi, benim bütün arkadaşlarım biliyorlar.
« Önceki Sayfa  | | Sonraki Sayfa »
Önceki Risale: Yirmi Birinci Lem'a / Sonraki Risale: Yirmi Üçüncü Lem'a
Ekranı Genişlet
Lügat Listesi

Lügatler :

acz : güçsüzlük
âdil : adaletli
dâvâ : iddia
ebed : sonsuzluk
ehemmiyetli : önemli
ehl-i insaf : insaf sahibi kimseler
ehl-i marifet : ilim ve irfan ehli olanlar
el-mevtü hakkun : ölüm haktır
enâniyet : benlik, gurur
fâsık : yoldan çıkmış, günahkâr
fazilet-i imaniye : imanın kazandırdığı üstünlük
felillâhilhamd : her türlü hamd, övgü ve şükür Allah’a mahsustur
firavunluk : firavun gibi kendini beğenen, kendini üstün gören
hakikat : gerçek, esas
hayat-ı dünyeviye : dünya hayatı
içtimaî : sosyal, toplumsal
ihtiram : saygı gösterme
inzivâ : yalnız başına bir yere çekilip dünya işleriyle uğraşmama
istiğfar : Allah’tan bağışlanma dilemek
istinad eden : dayanan
kanun-u müsavat : eşitlik kanunu
küfran-ı nimet : nimete karşı nankörlük
makam : mevki, konum, statü
makam-ı ihtiram : hürmet makamı
mânevî hâcât-ı zaruriye : mânevî zarurî ihtiyaçlar
mühim : önemli
münhasır : sınırlı
müsavatsız : eşit olmayan, denk gelmeyen
mütekebbir : kendini büyük gösteren, büyüklenen
mütekebbirâne : kendini büyük gösterir şekilde, kibirli olarak
mütevazi : alçakgönüllü, gösterişsiz
nihayetsiz : sınırsız
nimet-i İlâhiye : Allah’ın kullarına verdiği nimet
saadet-i ebediye : sonsuz mutluluk, Cennet hayatı
sefahet : zevk ve eğlenceye düşkünlük
sefih : yasak zevk ve eğlencelere aşırı düşkün olan
seyahat : yolculuk
sukut etmek : düşmek, alçalmak
takviye : kuvvetlendirme, güçlendirme
tasdik : doğruluğunu kabul etme, onaylama
tekzip etmek : yalanlamak
tevazu : alçakgönüllülük
tezellül : alçalma
varaka : evrak, belge
vesika : belge
zulümatlı : karanlık
Yükleniyor...