Yalnız bu kadarı var ki, Kur’ân-ı Hakîmin hizmeti esnasında ve hakaik-i imaniyenin dersi vaktinde, o hakaik hesabına ve Kur’ân şerefine, o makamın iktiza ettiği izzet ve vakar-ı ilmiyeyi ders vaktinde muhafaza edip, başımı ehl-i dalâlete eğmemek için, o izzetli vaziyeti muvakkaten takınıyorum. Zannederim, ehl-i dünyanın kanunlarının haddi yoktur ki, bu noktalara karşı çıkabilsin.

Cây-ı hayret bir tarz-ı muamele: Malûmdur ki, her yerde ehl-i maarif, marifet ve ilim noktasında muhakeme eder. Nerede ve kimde marifet ve ilmi görse, meslek itibarıyla ona karşı bir dostluk ve bir hürmet besler.

Hattâ düşman bir hükûmetin bir profesörü bu memlekete gelse, ehl-i maarif, onun ilim ve marifetine hürmeten onu ziyaret ederler ve ona hürmet ederler.

Halbuki İngilizin en yüksek meclis-i ilmiyesinin, Meşihat-ı İslâmiyeden sorduğu altı sualin cevabını altı yüz kelime ile Meşihat-ı İslâmiyeden istedikleri zaman, bura maarifinin hürmetsizliğine uğrayan bir ehl-i marifet, o altı suale altı kelime ile, mazhar-ı takdir olmuş bir cevap veren ve ecnebîlerin en mühim ve hukemaların en esaslı düsturlarına hakikî ilim ve marifetle muaraza edip galebe çalan ve Kur’ân’dan aldığı kuvvet-i marifet ve ilme istinaden Avrupa feylesoflarına meydan okuyan ve Hürriyetten altı ay evvel İstanbul’da hem ulemayı ve hem de mekteplileri münazaraya davet edip kendisi hiç sual sormadan suallerine noksansız olarak doğru cevap veren HAŞİYE ve bütün hayatını bu milletin saadetine hasreden ve yüzer risale, o milletin Türkçe olan lisanıyla neşredip o milleti tenvir eden; hem vatandaş, hem dindaş, hem dost, hem kardeş bir ehl-i marifete karşı en ziyade sıkıntı veren ve hakkında adâvet besleyen ve belki hürmetsizlik eden, bir kısım maarif dairesine mensup olanlarla az bir kısım resmî hocalardır.

Dipnotlar - Arapça İbareler - Haşiyeler:

HAŞİYE : Yeni Said diyor ki: Şu makamda Eski Said’in iftiharkârâne söylediği şu sözlere ben iştirak etmiyorum. Bu risalede sözü ona verdiğim için susturamıyorum. Enâniyetilere karşı bir parça enâniyetini göstersin diye sükût ediyorum.
« Önceki Sayfa  | | Sonraki Sayfa »
Önceki Risale: Yirmi Birinci Lem'a / Sonraki Risale: Yirmi Üçüncü Lem'a
Ekranı Genişlet
Lügat Listesi

Lügatler :

cây-ı hayret : hayret verici
dindaş : din kardeşi
düstur : kural, kanun
ecnebî : yabancı
ehl-i dalâlet : doğru ve hak yoldan sapanlar, inançsız kimseler
ehl-i dünya : dünyaya dalıp, âhireti düşünmeyenler
ehl-i maarif : ilim ve irfan ehli olanlar
ehl-i marifet : ilim ve irfan sahipleri, âlimler
enâniyet : benlik, gurur
esaslı : sağlam temellere dayanan
evvel : önce
filozof : felsefeci
galebe çalan : üstün gelen
hakaik : hakikatler, gerçekler
hakaik-i imaniye : iman hakikatleri
hakikî : asıl, gerçek
hasreden : sadece belli şeylere odaklanan
hukema : filozoflar
hürmet : saygı
Hürriyet : Osmanlı Devletinde 1909 yılından itibaren uygulanan yönetim şekli
iftiharkârâne : iftihar ederek, övünerek
iktiza etmek : gerektirmek
istinaden : dayanarak
iştirak etmek : katılmak
itibarıyla : açısından
izzet : değer, itibar, yücelik
Kur’ân-ı Hakîm : her âyet ve sûresinde sayısız hikmet ve faydalar bulunan Kur’ân
kuvvet-i marifet ve ilim : ilim ve irfan kuvveti
lisan : dil
maarif : Millî Eğitim
makam : mevki
malûm : bilinen
marifet : ilim ve irfan
mazhar-ı takdir : takdire şayan olan
meclis-i ilmiye : ilim meclisi
mektep : okul
meşihat-ı İslâmiye : Şeyhülislâmlık makamı
muaraza etmek : karşı koymak
muhafaza etmek : korumak, saklamak
muhakeme : değerlendirme
muvakkaten : geçici olarak
mühim : önemli
münazara : tartışma
neşretmek : yaymak, basmak
noksansız : eksiksiz
risale : Risale-i Nur’u oluşturan bölümlerden her birisi
saadet : mutluluk
sükût etmek : sessiz kalmak, konuşmamak
tarz-ı muamele : davranış biçimi
tenvir eden : aydınlatan
ulema : âlimler
vakar-ı ilmiye : ilimden gelen ağırbaşlılık
vaziyet : durum, hâl
Yükleniyor...