Evet, Kur’ân-ı Hakîmin

يَآ اَيُّهَا النَّاسُ ضُرِبَ مَثَلٌ فَاسْتَمِعُوا لَهُ اِنَّ الَّذِينَ تَدْعُونَ مِنْ دُونِ اللّٰهِ لَنْ يَخْلُقُوا ذُبَابًا وَلَوِ اجْتَمَعُوا لَهُ وَاِنْ يَسْلُبْهُمُ الذُّبَابُ شَيْئًا لاَ يَسْتَنْقِذُوهُ مِنْهُ ضَعُفَ الطَّالِبُ وَالْمَطْلُوبُ 1

yani, “Cenâb-ı Haktan başka, bütün esbab ve ulûhiyetleri ehl-i dalâlet tarafından dâvâ edilen âliheler içtimâ etse, bir sineği halk edemezler. Yani, sineğin hilkati öyle bir mûcize-i Rabbâniyedir ve bir âyet-i tekvîniyedir ki, bütün esbab toplansa, onun mislini yapamazlar, o âyet-i Rabbâniyeye muâraza edemezler, taklidini yapamazlar” meâlindeki âyetine ehemmiyetli bir mevzu teşkil eden ve Nemrud’u mağlûp eden; ve Hazret-i Mûsâ (a.s.) onların tâcizlerine karşı müştekiyâne, “Yâ Rab, bu muacciz mahlûkları ne için bu kadar çoğaltmışsın?” deyince, ilhâmen cevap gelmiş ki: “Sen bir defa sineklere itiraz ettin. Bu sinekler çok defa sual ediyorlar ki: ‘Yâ Rab, bu koca kafalı beşer Seni yalnız bir lisân ile zikrediyor. Bazı da gaflet ediyor. Eğer yalnız kafasından bizleri halk etseydin, binler lisân ile Sana zikredecek bizim gibi mahlûklar olurlardı” diye, Hazret-i Mûsâ’nın (a.s.) şekvâsına bin itiraz kuvvetinde hikmet-i hilkatini müdafaa eden sineğin; hem gayet nezâfetperver, her vakit abdest alır gibi yüzünü, gözünü, kanatlarını temizleyen bu tâife, elbette mühim bir vazifesi vardır. Hikmet-i beşeriyenin nazarı kàsırdır; daha o vazifeyi ihâta edememiş.

Evet, Cenâb-ı Hak, nasıl ki deniz yüzünü temizlemek ve her günde milyarlarla vefiyat bulunan hayvânât-ı bahriye cenazelerini HAŞİYE toplamak ve deniz yüzünü cenazelerle âlûde, müstekreh manzaradan kurtarmak için, sıhhiye memurları nev’inden gayet muntazam âkilüllâhm bir kısım hayvânâtı halk etmiş.

Dipnotlar - Arapça İbareler - Haşiyeler:

1 : “Ey insanlar, size bir misal getirildi. Şimdi onu dinleyin: Sizin Allah’ı bırakıp da taptıklarınızın hepsi bir araya gelse de, aslâ bir sinek bile yaratamazlar. Sinek onlardan birşey kapacak olsa, onu da geri alamazlar. İsteyen de âciz, istenen de...” Hac Sûresi, 22:73.
HAŞİYE : Evet, bir balık, binler yumurta, binler yavru ve bazan bir milyon yumurtadan ibâret olan havyardan çıkan tevellüdât-ı semekiyeye nisbeten vefiyatları bulunacak—tâ ki muvâzene-i bahriye muhâfaza edilebilsin. Rahîmiyet-i İlâhiyenin lâtif cilvelerindendir ki, valide balıkların yavrularıyla nisbetsiz bir tefâvüt-ü cismîde bulunduklarından, yavrulara valideleri kumandanlık edemiyorlar. Sokuldukları yere giremedikleri için, Hakîm ve Rahîm, yavrular içinde onlara küçük bir kumandan çıkarıp, validelik vazifesini o küçük kumandancıklara gördürür.
« Önceki Sayfa  | | Sonraki Sayfa »
Önceki Risale: Yirmi Yedinci Lem'a / Sonraki Risale: Yirmi Dokuzuncu Lem'a
Ekranı Genişlet
Lügat Listesi

Lügatler :

âlihe : batıl ilâhlar, tanrılar
âlûde : karışık
âyet-i Rabbâniye : her şeyin rabbi olan Allah’ın âyeti, delili
âyet-i tekvîniye : yaratılış âyeti; Cenâb-ı Hakkın var etme fiil ve kudretine dair olan delil
beşer : insan
Cenâb-ı Hak : Hakkın tâ kendisi olan şeref ve yücelik sahibi Allah
cilve : görüntü, yansıma
ehemmiyetli : önemli
ehl-i dalâlet : doğru ve hak yoldan sapanlar, inançsız kimseler
esbab : sebepler
gaflet : Allah’ın emir ve yasaklarına duyarsız davranma hâli
gayet : çok
Hakîm : her işini hikmetle ve belli bir sebeple yapan Allah
halk etme : yaratma
havyar : balık yumurtası
hayvânât-ı bahriye : deniz hayvanları
hikmet-i beşeriye : insanlığın akıl yoluyla oluşturdukları felsefe bilimi
hikmet-i hilkat : yaratılış hikmeti ve gayesi
hilkat : yaratılış
ibâret : meydana gelmiş, toplanmış
içtimâ etmek : toplanmak
ihâta etmek : içine almak, kuşatmak
ilhâmen : ilham olarak, Allah’ın kalbe yerleştirmesi şeklinde
kàsır : eksik, noksan
lâtif : güzel, hoş
lisân : dil, anlatma şekli
mağlûp etmek : yenmek
mahlûk : varlık
muacciz : rahatsız edici
muâraza etmek : sözle mücadele etmek, karşı gelmek
mûcize-i Rabbâniye : her şeyin rabbi olan Allah’ın mucizesi
muhâfaza etmek : korumak, saklamak
muvâzene-i bahriye : denizin dengesi
müstekreh : çirkin, tiksinti uyandıran
müştekiyâne : şikâyet eder şekilde
nezâfetperver : temizliğe düşkün
nisbeten : kıyasla
nisbetsiz : oransız, ölçüsüz
Rahîm : rahmeti herşeyi kuşatan, her bir varlığa ayrı ayrı şefkatini gösteren Allah
rahîmiyet-i İlâhiye : Allah’ın her bir varlığa sonsuz şefkat göstermesi
sıhhiye memuru : sağlık görevlisi
sual etmek : sormak
tâciz etmek : rahatsız etmek
tefâvüt-ü cismî : görünüşteki farklılık
teşkil eden : meydana getiren, oluşturan
tevellüdât-ı semekiye : balıkların yumurtadan çıkmaları
ulûhiyet : İlâhlık
vefiyat : vefatlar, ölümler
yâ Rab : ey Rabbim
zikretmek : anmak, ifade etmek
Yükleniyor...