Nefsimle mücâdele ettiğim bir zamanda, nefsim kendinde gördüğü nimet-i İlâhiyeyi kendi malı tevehhüm ederek gurura, iftihâra, temeddühe başladı. Ben ona dedim ki: “Bu mülk senin değil, emânettir.” O vakit nefis gurur ve iftihârı bıraktı, fakat tembelliğe başladı. “Benim malım olmayana ne bakayım? Zâyi olsun, bana ne?” dedi.

Birden gördüm: Bir sinek, elime kondu, emânetullah olan gözünü, yüzünü, kanatlarını güzelce temizlemeye başladı. Bir neferin mîrî silâhını, elbisesini güzelce temizlediği gibi, sinek de temizliyordu. Nefsime dedim: “Bak.” Baktı, tam ders aldı. Sinek ise, mağrur ve tembel nefsime hoca ve muallim oldu.

Sinek pisliği, tıp cihetiyle zararı yok bir maddedir ki, bazan tatlı bir şuruptur. Fakat sinek, yediği binler muhtelif muzır maddelerin ve mikropların ve semlerin menşei olmakla, sinekler küçücük istihâle ve tasfiye makineleri hükmüne geçmeleri hikmet-i Rabbâniyeden uzak değildir, belki şe’nindendir. Evet, arıdan başka sineklerin bazı tâifeleri var ki, HAŞİYE muhtelif ve müteaffin maddeleri yerler, mütemâdiyen pislik yerine katre katre şurup damlatırlar. O semli, müteaffin maddeleri ağaçların yapraklarına yağan kudret helvası gibi tatlı, şifâlı bir şuruba tebdil ederek, bir istihâle makinesi olduklarını ispat ederler. Bu küçücük fertlerin ne kadar büyük bir milleti, bir tâifesi olduğunu göze gösterirler. “Küçüklüğümüze bakma. Tâifemizin azametine bak, ‘Sübhânallah’ de” diye lisân-ı hâl ile söylerler.

Dipnotlar - Arapça İbareler - Haşiyeler:

HAŞİYE : Evet, sineğin küçücük bir tâifesini baharın âhirinde, badem ve zerdali ağaçlarının dallarında, siyah bir kütle halinde halk olunup, dala yapışık olup kalırlar. Mütemâdiyen, pislik yerine damlacıklar onlardan akıyor. O katreler bal gibi, sâir sinekler etrafına toplanırlar, emerler. Diğer bir başka tâifesi de nebâtâtın çiçeklerinin ve incir gibi bir kısım ağaçların telkîhinde istihdâm olunuyorlar. Sinek tâifelerinden yıldızlı, mumlu, ışıklı olan yıldız böceğin şâyân-ı temâşâ olduğu gibi, sinek tâifelerinden yaldızlı, altın gibi parlak kısmı da şâyân-ı dikkattir. Mızraklı sinekle, eşkıyaları hükmünde olan yabanî arıları da unutmamalıyız. Eğer Hâlik-ı Rahmân onların dizginini çekmeseydi, bu mızraklı tâifeler, pireler gibi insanlara hücum etseydiler, Nemrud’u öldürdükleri gibi, nev-i insanı da hırpalayacak idiler; وَاِنْ يَسْلُبْهُمُ الذُّبَابُ شَيْئًا لاَ يَسْتَنْقِذُوهُ âyetinin mânâ-yı işârîsini tefsir ederdi. İşte, bunlar gibi yüz namdar hâsiyetli tâifeleri bulunan sinek cinsinin büyük bir ehemmiyeti vardır ki, mezkûr azîm âyet onu mevzu yapmış; يَآ اَيُّهَا النَّاسُ ضُرِبَ مَثَلٌ (ilâ âhir) demiş.
« Önceki Sayfa  | | Sonraki Sayfa »
Önceki Risale: Yirmi Yedinci Lem'a / Sonraki Risale: Yirmi Dokuzuncu Lem'a
Ekranı Genişlet
Lügat Listesi

Lügatler :

âhir : son
âyet : Kur’an’da yer alan her bir cümle
azamet : büyüklük
azîm : büyük, yüce
cihet : yön, şekil
emânetullah : Allah’ın emâneti
eşkiya : yol kesici, isyancı
Hâlık-ı Rahmân : her şeyin yaratıcısı olan ve bütün varlıklara şefkat gösteren Allah
halk olunmak : yaratılmak
hâsiyetli : üstün özellikli
hikmet-i Rabbâniye : Allah’ın herşeyi bir fayda ve gayeye yönelik olarak, anlamlı ve yerli yerinde yaratması
ilâ âhir : ve devamı
istihâle : dönüşüm, bir halden başka bir hale dönüşme
istihdam olunmak : görevlendirilmek
katre : damla
kudret : güç, iktidar
lisan-ı hâl : hâl ve beden dili
mağrur : gururlu, kendini beğenmiş
mânâ-yı işârî : işaret edilen mânâ
menşe : kaynak
mevzu yapmak : konu etmek
mezkûr : zikredilen, anılan
mîrî : devlete ait
muallim : öğretmen
muzır : zararlı
müteaffin : kokuşmuş
mütemadiyen : sürekli olarak
namdar : şan ve şöhret sahibi
nebâtât : bitkiler
nefer : asker
nefis : insanı daima kötülüğe, maddî zevk ve isteklere sevk eden güç
nev-i insan : insan türü, insanlık
nimet-i İlâhiye : Allah’ın nimeti
sâir : diğer
sem : zehir
Sübhânallah : Allah her türlü eksiklikten sonsuz derecede yücedir
şâyân-ı dikkat : dikkate değer
şâyân-ı temâşâ : seyretmeye değer
şe’n : temel özellik
tâife : grup, tür
tasfiye : arındırma
tebdil etmek : değiştirmek
tefsir etmek : açıklamak, yorumlamak
telkih : aşılama
temeddüh : böbürlenme
tevehhüm etmek : zannetmek
zâyi olmak : kaybolmak
Yükleniyor...