İşte, aynen bu misal gibi, hadsiz derecede misaldeki saraydan daha muntazam, daha mükemmel ve bütün etrafı mucizâne hikmetle dolu şu saray-ı âlemin içine, inkâr-ı ulûhiyete giden tabiiyyun fikrini taşıyan vahşî bir insan girer.

Daire-i mümkinat haricinde olan Zât-ı Vâcibü’l-Vücudun eser-i san’atı olduğunu düşünmeyerek ve Ondan i’râz ederek, daire-i mümkinat içinde, kader-i İlâhînin yazar bozar bir levhası hükmünde ve kudret-i İlâhiyenin kavânîn-i icraatına tebeddül ve tagayyür eden bir defteri olabilen ve pek yanlış ve hata olarak “tabiat” namı verilen bir mecmua-i kavânîn-i âdât-ı İlâhiye ve bir fihriste-i san’at-ı Rabbâniyeyi görür.

Ve der ki: “Madem bu eşya bir sebep ister. Hiçbir şeyin bu defter gibi münasebeti görünmüyor. Çendan hiçbir cihetle akıl kabul etmez ki, gözsüz, şuursuz, kudretsiz bu defter, rububiyet-i mutlakanın işi olan ve hadsiz bir kudreti iktiza eden icadı yapamaz. Fakat madem Sâni-i Kadîmi kabul etmiyorum; öyleyse, en münasibi, ‘Bu defter bunu yapmış ve yapar’ diyeceğim” der. Biz de deriz:

Ey ahmaku’l-humakadan tahammuk etmiş sarhoş ahmak! Başını tabiat bataklığından çıkar, arkana bak. Zerrattan seyyârâta kadar bütün mevcudat, ayrı ayrı lisanlarla şehadet ettikleri ve parmaklarıyla işaret ettikleri bir Sâni-i Zülcelâli gör.

Ve o sarayı yapan ve o defterde sarayın programını yazan Nakkaş-ı Ezelînin cilvesini gör, fermanına bak, Kur’ân’ını dinle, o hezeyanlardan kurtul.

İKİNCİ MİSAL: Gayet vahşî bir adam, muhteşem bir kışla dairesine girer. Gayet muntazam bir ordunun umumî, beraber talimlerini, muntazam hareketlerini görür. Bir neferin hareketiyle bir tabur, bir alay, bir fırka kalkar, oturur, gider, bir ateş emriyle ateş ettiklerini müşahede eder.
« Önceki Sayfa  | | Sonraki Sayfa »
Önceki Risale: Yirmi İkinci Lem'a / Sonraki Risale: Yirmi Dördüncü Lem'a
Ekranı Genişlet
Lügat Listesi

Lügatler :

ahmaku’l-humaka : ahmakların en ahmakı
alay : taburlardan meydana gelen askerî birlik
cilve : görünme, yansıma
çendan : gerçi
daire-i mümkinat : yaratılanların tamamının oluşturduğu âlem
eser-i san’at : sanat eseri
fırka : tümen
fihriste-i san’at-ı Rabbâniye : herşeyin Rabbi olan Allah’ın sanatlı bir şekilde yarattığı varlıkların özeti ve listesi
hadsiz : sınırsız
hezeyan : boş söz, saçmalama
hikmet : herşeyin bir gayeye yönelik olarak, anlamlı ve tam yerli yerinde yaratılması
i’râz etmek : yüz çevirmek, başka tarafa dönmek
iktiza etmek : gerektirmek
inkâr-ı ulûhiyet : Cenâb-ı Allah’ı inkâr fikri
kader-i İlâhî : İlâhî kader, Allah’ın kader kanunu
kavânîn-i icraat : kâinattaki, tabiattaki İlâhî icraat ve faaliyet kanunları
kudret-i İlâhiye : Allah’ın güç ve kudreti
mecmua-i kavânîn-i âdât-ı İlâhiye : Allah’ın kainata koyduğu, devam eden kanunların tamamı; İlâhî âdetler ve kanunların toplamı
mucizâne : mucizeli bir şekilde
muntazam : düzenli
müşahede etmek : gözlemlemek
Nakkaş-ı Ezelî : başlangıcı olmayan ve bütün varlıkları bir nakış halinde yaratan Allah
nefer : asker, er
rububiyet-i mutlaka : Allah’ın herşeyi kuşatan, kayıtsız ve sınırsız egemenliği, yaratıcılığı, terbiyesi
Sâni-i Kadîm : ezelden beri var olan ve varlıkları sa’natlı bir şekilde yaratan Cenâb-ı Allah
Sâni-i Zülcelâl : büyüklük ve haşmet sahibi olan ve her şeyi san’atlı olarak yaratan Allah
saray-ı âlem : âlem sarayı; bir saray gibi inceliklerle yaratılmış olan âlem, kâinat
seyyârât : gezegenler
şehadet etmek : şahitlik, tanıklık etmek
tabiiyyun : her şeyin tabiatın tesiriyle meydana geldiğini iddia edenler
tabur : bölüklerden meydana gelen askerî birlik
tagayyür : başkalaşma
tahammuk etmek : ahmaklık dersi almak
talim : eğitim
tebeddül : değişim
Zât-ı Vâcibü’l-Vücud : varlığı gerekli olan, var olmak için hiçbir sebebe ihtiyacı bulunmayan Zât, Allah
Yükleniyor...