İKİNCİ SUAL: Tabiattan vazgeçen ve imana gelen zat diyor ki: “Her mevcut, her cihette, her işinde ve herşeyinde ve her şe’ninde meşiet-i İlâhiyeye ve kudret-i Rabbâniyeye tâbi olması, çok azîm bir hakikattir. Azameti cihetinde dar zihinlerimize sıkışmıyor.

Halbuki gözümüzle gördüğümüz bu nihayet derecede mebzuliyet, hem hilkat ve icad-ı eşyadaki hadsiz suhulet, hem sabık burhanlarınızla tahakkuk eden, vahdet yolundaki icad-ı eşyada nihayet derecede kolaylık ve suhulet, hem nass-ı Kur’ân ile beyan edilen

1 مَا خَلْقُكُمْ وَلاَ بَعْثُكُمْ اِلاَّ كَنَفْسٍ وَاحِدَةٍ
2 وَمَآ اَمْرُ السَّاعَةِ اِلاَّ كَلَمْحِ الْبَصَرِ اَوْ هُوَ اَقْرَبُ gibi âyetlerin sarahaten gösterdikleri nihayet derecede kolaylık, o hakikat-i azîmeyi, en makbul ve en mâkul bir mesele olduğunu gösteriyorlar. Bu kolaylığın sırrı ve hikmeti nedir?”

Elcevap:
Yirminci Mektubun Onuncu Kelimesi olan 3 وَهُوَ عَلٰى كُلِّ شَىْءٍ قَدِيرٌ beyanında, o sır gayet vâzıh ve kat’î ve mukni bir tarzda beyan edilmiş. Hususan o mektubun zeylinde daha ziyade vuzuhla ispat edilmiş ki, bütün mevcudat, Sâni-i Vâhide isnad edildiği vakit, birtek mevcut hükmünde kolaylaşır.

Eğer Vâhid-i Ehade verilmezse, birtek mahlûkun icadı bütün mevcudat kadar müşkülleşir. Ve bir çekirdek, bir ağaç kadar suubetli olur.

Eğer Sâni-i Hakikîsine verilse, kâinat bir ağaç gibi ve ağaç bir çekirdek gibi ve Cennet bir bahar gibi ve bahar bir çiçek gibi kolaylaşır, suhulet peydâ eder.

Dipnotlar - Arapça İbareler - Haşiyeler:

1 : “Sizin yaratılmanız da, diriltilmeniz de, tek bir kişinin yaratılıp diriltilmesi gibidir.” Lokman Sûresi, 31:28.
2 : “Kıyametin gerçekleşmesi göz açıp kapayıncaya kadar, yahut ondan da yakındır.” Nahl Sûresi, 16:77.
3 : “…O herşeye hakkıyla kadirdir.” Rum Sûresi, 30:50.
« Önceki Sayfa  | | Sonraki Sayfa »
Önceki Risale: Yirmi İkinci Lem'a / Sonraki Risale: Yirmi Dördüncü Lem'a
Ekranı Genişlet
Lügat Listesi

Lügatler :

âyet : Kur’ân’da yer alan her bir cümle
azamet : büyüklük
azîm : büyük, yüce
beyan etme : açıklama, anlatım
burhan : güçlü ve sarsılmaz delil
cihet : yön
hadsiz : sınırsız
hakikat : gerçek, esas
hakikat-i azîme : büyük gerçek
hikmet : sebep, ince sır
hilkat : yaratılış
hususan : özellikle
icad : var etme, yaratma
icad-ı eşya : eşyaya vücut vermek
isnad edilmek : dayandırılmak
kâinat : evren
kat’î : kesin
kudret-i Rabbâniye : her şeyi terbiye ve idare eden Allah’ın sonsuz gücü
mahlûk : varlık
makbul : kabul edilen
mâkul : akla uygun
mebzuliyet : çokluk, bolluk
meşiet-i İlâhiye : Allah’ın dilemesi
mevcudat : varlıklar
mevcut : varlık
mukni : ikna edici
müşkülleşmek : zorlaşmak
nass-ı Kur’ân : Kur’ân’ın kesin ve açık hükmü
nihayet : son
sabık : geçen, önceki
Sâni-i Hakikî : her şeyin gerçek anlamda san’atkârı ve yaratıcısı olan Allah
Sâni-i Vâhid : bir ve tek olan ve herşeyi san’atla yaratan Allah
sarahaten : açıkça
suhulet peydâ etmek : kolaylaşmak, kolaylık meydana gelmek
sûhûlet : kolaylık
suubetli : zor
şe’n : temel özellik
tâbi olmak : bağlı olmak
tabiat : materyalist düşünce; tabiat için, “insan faaliyetlerinin dışında kendi kendini sürekli olarak yeniden yaratan ve değiştiren güç” düşüncesi
tahakkuk eden : gerçekleşen
vahdet : Allah’ın birliğinin bütün varlıklarda görülmesi
Vâhid-i Ehad : bir olan ve birliği her bir şeyde görülen Allah
vâzıh : açık, aşikâr
vuzuh : açıklık
zeyl : ek, ilave
ziyade : çok, fazla
Yükleniyor...