وَاسْمُ عَصَا مُوسٰى بِهِ الظُّلْمَتُ انْجَلَتْ kelimesiyle dahi şimdilik en âhir risale ve tevhid ve imanın elinde Asâ-yı Mûsâ gibi harikalı en kuvvetli burhan olan mecmua risalesini senâkârâne remzen gösteriyor gibi bir tarz-ı ifadeden bilâperva hükmediyoruz ki, Hazret-i İmam-ı Ali (r.a.) hem Risale-i Nur’dan, hem çok ehemmiyetli risalelerinden mânâ-yı hakikî ve mecazî ile işârî ve remzî ve îmâî ve telvihî bir surette haber veriyor.

Kimin şüphesi varsa, işaret olunan risalelere bir kere dikkatle baksın. İnsafı varsa şüphesi kalmaz zannediyorum. Buradaki mânâ-yı işârî ve medlûl-u mecazîlere karinelerin en güzeli ve lâtifi, aynı tertibi muhafaza ile verilen isimlerin münasebetidir.

Meselâ, yirmi dokuz, otuz ve otuz bir ve otuz iki mertebe-i tâdâdda Yirmi Dokuz ve Otuz ve Otuz Bir ve Otuz İkinci Sözlere gayet münasip isimlerle ve başta Sözlerin başı olan Birinci Söze, aynı besmele sırrıyla ve âhirde şimdilik risalelerin âhirine, mâhiyetini gösterir lâyık birer isim vererek işaret etmesi gerçi gizli ise de, fakat çok güzeldir ve letâfetlidir.

Ben itiraf ediyorum ki, böyle makbul bir eserin mazharı olmak, hiçbir vecihle o makama liyakatim yoktur. Fakat küçük, ehemmiyetsiz bir çekirdekten koca dağ gibi bir ağacı halk etmek, kudret-i İlâhiyenin şe’nindendir ve âdetidir ve azametine delildir.

Ben kasemle temin ederim ki, Risale-i Nur’u senâdan maksadım, Kur’ânın hakikatlerini ve imanın rükünlerini teyid ve ispat ve neşirdir. Hâlık-ı Rahîmime yüz binler şükrolsun ki, kendimi kendime beğendirmemiş. Nefsimin ayıplarını ve kusurlarını bana göstermiş. Ve o nefs-i emmâreyi başkalara beğendirmek arzusu kalmamış.

Kabir kapısında bekleyen bir adam, arkasındaki fâni dünyaya riyâkârâne bakması, acınacak bir hamakattir ve dehşetli bir hasârettir. İşte bu hâlet-i ruhiye ile yalnız hakaik-i imaniyenin tercümanı olan Risale-i Nur’un doğru ve hak olduğuna lâtif bir münasebet söyleyeceğim. Şöyle ki:..
« Önceki Sayfa  | | Sonraki Sayfa »
Önceki Risale: Otuz Üçüncü Mektup / Sonraki Risale: Hakikat Çekirdekleri
Ekranı Genişlet
Lügat Listesi

Lügatler :

âhir : son
âriyeten : kullanıp geri vermek üzere alarak, emâneten
azamet : büyüklük, yücelik
bedi’ : güzel, eşsiz
ehemmiyetsiz : önemsiz
hak : doğru, gerçek
hakaik-i imaniyenin tercümanı : iman hakikatlerinin tercümanı
hakikat : doğru gerçek
hakikî : asıl, gerçek
hâlet-i ruhiye : ruh hali
Hâlık-ı Rahîm : merhamet ve şefkati herbir varlıkta tecelli eden ve herşeyi yoktan yaratan Allah
halk etmek : yaratmak
hamakat : ahmaklık
hasâret : zarar
ibâre : metin, ifade
karine : ek delil
kasem : yemin
kaside : özellikle din ve devlet büyüklerine övgü mahiyetinde yazılan manzum eser, şiir
kudret-i İlâhiye : Allah’ın güç ve kudreti
lâtif : güzel, hoş
letâfet : hoşluk, tatlılık
liyakat : lâyık olma
mâhiyet : asıl, esas, nitelik
makbul : kabul gören
mânâ-yı işârî : asıl anlamın dışında işaret edilen diğer anlam
mazhar olmak : erişmek, nail olmak
medlûl-ü mecazî : bir sözün gerçek anlamı dışında, aralarındaki ilgi ve benzerlikten dolayı başka anlamlarla delil getirmek
mertebe-i tâdâd : sayısal sıralama, tertip ve düzen
muhafaza : koruma
münasebet : bağlantı, ilişki
münasip : uygun
nefis : bir kimsenin kendisi
nefs-i emmâre : insanı daima kötülüğe, yasak zevk ve isteklere teşvik eden duygu
neşir : yayma
risale : mektup; Risale-i Nur’dan bölümler
riyakârane : gösterişli bir şekilde
rükün : esas, şart
senâ : övgü
suret : biçim, şekil
Süryanice : Asurî halkının konuştuğu dil
şe’n : iş, fiil, hâl
telvihî : kinaye, üstü kapalı bir bir şekilde açıklayıp göstererek
tereşşuhat : sızıntılar
teyid : destekleme, kuvvetlendirme
vecih : şekil, yön
zâhir : açık, âşikar
Yükleniyor...