Hazret-i İsâ Aleyhisselâmı, İsâ dinine ait en mühim bir hüsn-ü hâtimesi için, değil semâ-i dünyada cesediyle bulunan ve hayatta olan Hazret-i İsâ, belki âlem-i âhiretin en uzak köşesine gitseydi ve hakikaten ölseydi, yine şöyle bir netice-i azîme için ona yeniden ceset giydirip dünyaya göndermek, o Hakîmin hikmetinden uzak değil. Belki onun hikmeti öyle iktiza ettiği için vaad etmiş ve vaad ettiği için elbette gönderecek.

Hazret-i İsâ Aleyhisselâm geldiği vakit, herkes onun hakikî İsâ olduğunu bilmek lâzım değildir. Onun mukarreb ve havassı, nur-u imanla onu tanır. Yoksa, bedâhet derecesinde herkes onu tanımayacaktır.

Sual: Rivayetlerde1 gelmiş ki, “Deccalın bir yalancı cenneti var; kendine tâbi olanları ona atar. Hem yalancı bir cehennemi var; tâbi olmayanları ona atar. Hattâ o kendi merkebinin de bir kulağını cennet gibi, bir kulağını da cehennem gibi yapmış. Azamet-i bedeniyesi bu kadardır, şu kadardır”2 diye tarifat var.

Elcevap: Deccalın şahs-ı surîsi insan gibidir. Mağrur, firavunlaşmış, Allah’ı unutmuş olduğundan, surî, cebbârâne olan hâkimiyetine ulûhiyet namını vermiş bir şeytan-ı ahmaktır ve bir insan-ı dessastır. Fakat şahs-ı mânevîsi olan dinsizlik cereyan-ı azîmi pek cesîmdir. Rivayetlerde Deccala ait tavsifât-ı müthişe ona işaret eder.3

Bir vakit Japonya’nın Başkumandanının resmi, bir ayağı Bahr-i Muhitte, diğer ayağı on günlük mesafedeki Port Arthur Kal’asında tasvir edilmiş; o küçük Japon Kumandanının bu surette tasviriyle, ordusunun şahs-ı mânevîsi gösterilmiş.

Dipnotlar - Arapça İbareler - Haşiyeler:

1 : Tirmizî, Fiten 62; Ebû Dâvud, Melâhim 14; Müsned 3:420, 4:226.
2 : Buhârî, Enbiyâ, 3; Müslim, Fiten, 109; Müsned, 3:376; İbni Ebî Şeybe, el-Musannef, 8:655.
3 : bk. Buhârî, Enbiyâ, 3; Müslim, Fiten, 100-105; Ebû Dâvud, Fiten, 1; Tirmizî, Fiten, 55-61.
« Önceki Sayfa  | | Sonraki Sayfa »
Önceki Risale: On Dördüncü Mektup / Sonraki Risale: On Altıncı Mektup
Ekranı Genişlet
Lügat Listesi

Lügatler :

âlem-i âhiret : öteki dünya, öldükten sonraki hayat
âlem-i ervah : ruhlar âlemi, ruhânî varlıkların bulunduğu âlem
Aleyhisselâm : Allah’ın selâmı onun üzerine olsun
azamet-i bedeniye : bedenin büyüklüğü
Bahr-i Muhit : Pasifik Okyanusu
bedâhet : ap açıklık
beşer : insan
cebbârâne : zorbaca, zor kullanarak
cereyan-ı azîm : büyük fikir ve düşünce akımı
cesed-i misalî : maddi yapısı olmayan vücut, misalî beden
cesîm : büyük
Deccal : kıyamet kopmadan önce gelen, İslâmı kaldırmaya çalışan, dinlere savaş açan yalancı ve aldatıcı kimse
ervah : ruhlar
evliya : velîler, Allah dostları
firavunlaşmak : kendisini Firavun gibi ilâh seviyesine çıkaracak derecede büyük görme
hakikaten : gerçekten
Hakîm : herşeyi hikmetle, belirli gayelere yönelik olarak, mânâlı, faydalı ve tam yerli yerinde yaratan Allah
Hakîm-i Zülcelâl : sonsuz haşmet ve yücelik sahibi ve herşeyi hikmetle yapan Allah
hâkimiyet : egemenlik, hükümranlık
havass : seçkinler, aydınlar
hikmet : herşeyin belirli gayelere yönelik olarak, mânâlı, faydalı ve tam yerli yerinde olması
hüsn-ü hâtime : güzel son
iktiza : gerektirme
insan-ı dessas : hilebaz, aldatıcı insan
mağrur : gururlu
merkep : binek
mukarreb : yakınlar, yakınlaşmış kimseler
nam : ad, isim
netice-i azîme : büyük netice
nur-u iman : iman nuru, aydınlığı
rivayet : Peygamberimizden duyulan şeylerin, hadislerin nakledilmesi
semâ-i dünya : dünya semâsı, gökyüzü
suret : görüntü, şekil
surî : görünüşte, şeklen
şahs-ı mânevî : belli bir kişi olmayıp bir topluluktan meydana gelen mânevî kişi, topluluk
şahs-ı sûrî : görünüşteki maddî şahıs
şeytan-ı ahmak : akılsız, ahmak şeytan
tâbi : uyma
tasvir : anlatma, ifade etme
tavsifât-ı müthişe : dehşetli vasıflar, nitelikler
temessül : görünme
ulûhiyet : ilâhlık, tanrılık
vaad : söz verme
Yükleniyor...