Amma Deccalın yalancı cenneti ise, medeniyetin cazibedar lehviyâtı ve fantaziyeleridir. Merkebi ise, şimendifer gibi bir vasıtadır ki, bir başında ateş ocağı bulunur; kendine tâbi olmayanları bazan ateşe atar. O merkebin bir kulağı, yani diğer başı cennet gibi tefriş edilmiş; tâbi olanları oraya oturtur.

Zaten sefih ve gaddar medeniyetin mühim bir merkebi olan şimendifer, ehl-i sefahet ve dünya için yalancı bir cennet getirir; biçare ehl-i diyanet ve ehl-i İslâm için, medeniyet elinde cehennem zebanîsi gibi tehlike getirir, esaret ve sefalet altına atar.

İşte, İsevîliğin din-i hakikîsi zuhur ile ve İslâmiyete inkılâp etmesiyle, çendan âlemde ekseriyet-i mutlakaya nurunu neşreder. Fakat, yine kıyamet kopmasına yakın, tekrar bir dinsizlik cereyanı başgösterir, galebe eder ve “El-hükmü li’l-ekser” kaidesince, yeryüzünde Allah Allah diyecek kalmayacak;1 yani, ehemmiyetli bir cemaat küre-i arzda mühim bir mevkie sahip olacak bir surette Allah Allah denilmeyecek demektir.

Yoksa, ekalliyette kalan veyahut mağlûp düşen ehl-i hak kıyamete kadar bâki kalacak; yalnız, kıyametin kopacağı ânında, kıyametin dehşetlerini görmemek için, bir eser-i rahmet olarak, ehl-i imanın ruhları daha evvel kabzedilecek, kıyamet kâfirlerin başına kopacaktır.2

BEŞİNCİ SUALİNİZİN MEÂLİ: Kıyametin hâdisâtından ervâh-ı bâkiye müteessir olacaklar mı?

Elcevap: Derecatlarına göre müteessir olacaklar. Melâikelerin tecelliyât-ı kahriyede kendilerine göre müteessir oldukları gibi müteessir olurlar. Nasıl ki bir insan, sıcak bir yerde iken, hariçte kar ve tipi içinde titreyenleri görse, akıl ve vicdan itibarıyla müteessir olur.

Öyle de, zîşuur olan ervâh-ı bâkiye, kâinatla alâkadar oldukları için, kâinatın hâdisât-ı azîmesinden, derecelerine göre müteessir olmalarını; ehl-i azap ise elemkârâne, ehl-i saadet ise hayretkârâne, istiğrabkârâne belki bir cihette istibşarkârâne teessüratları bulunmasını, işârât-ı Kur’âniye gösteriyor.

Dipnotlar - Arapça İbareler - Haşiyeler:

1 : Müslim, Îmân, 234; Tirmizî, Fiten, 35; Müsned, 3:107.
2 : bk. İbni Hacer, el-Mütâlibü’l-Âliye, 4:353; el-Heysemî, Mecmu’z-Zevâîd, 8:9.
« Önceki Sayfa  | | Sonraki Sayfa »
Önceki Risale: On Dördüncü Mektup / Sonraki Risale: On Altıncı Mektup
Ekranı Genişlet
Lügat Listesi

Lügatler :

âlem : dünya
bâki : kalıcı ve devamlı
biçare : çaresiz
cazibedar : cazibeli, çekici
cemaat : topluluk
cereyan : hareket, akım
çendan : gerçi, her ne kadar
Deccal : kıyamet kopmadan önce gelen, İslâmı kaldırmaya çalışan, dinlere savaş açan yalancı ve aldatıcı kimse
derecat : dereceler
din-i hakikî : gerçek ve doğru din
ehl-i azap : azap ehli, azaba uğrayanlar
ehl-i diyanet : dindarlar
ehl-i hak : hak ve doğru yolda olanlar
ehl-i iman : Allah’a ve iman esaslarına inanan kimseler, mü’minler
ehl-i İslâm : Müslümanlar
ehl-i saadet : mutluluğa erenler
ehl-i sefahet : zevk, eğlence ve yasak şeylere düşkün olanlar; beyinsizce davrananlar
ekalliyet : azınlık
ekseriyet-i mutlaka : kesin çoğunluk
elemkârâne : acı duyarak, üzüntülü bir şekilde
el-hükmü li’l-ekser : hüküm çoğunluğa göre verilir
ervâh-ı bâkiye : ölümsüz ruhlar, kabirdeki ruhlar
esaret : esirlik
eser-i rahmet : rahmet eseri
fantaziye : yalandan gösteriş, aşırı süs ve lüks
galebe : üstün gelme, yenme
hâdisât : olaylar
hâdisât-ı azîme : büyük hâdiseler, olaylar
hariç : dışarı
hayretkârâne : hayret ederek
inkılâp : değişme, dönüşme
İsevîlik : Hz. İsâ’nın dini, Hıristiyanlık
istibşarkârâne : müjdelenerek, sevinerek
istiğrabkârâne : şaşkınlık içinde
kabz etme : teslim alma
kaide : düstur, prensip
kâinat : evren, yaratılmış herşey
kıyamet : dünyanın sonu, varlığın bozulup dağılması
küre-i arz : yerküre, dünya
lehviyât : dinen yasak olan oyun ve eğlenceler
mağlûp : yenilme
meâl : kısaca anlam
melâike : melekler
merkep : binek
mevki : konum
müteessir : etkilenme
neşir : yayma
sefalet : sefillik, perişanlık
sefih : yasak zevk ve eğlencelere aşırı düşkün, beyinsiz
suret : biçim, şekil
şimendifer : tren
tâbi : uyan, tâbi olan
tecelliyât-ı kahriye : kahredici tecellîler, yansımalar
tefriş : döşeme
zebanî : Cehennemde vazifeli azap melekleri
Yükleniyor...