İşte, ey biçare mülhid! Peygamber Aleyhissalâtü Vesselâmı tanımayan kalbsiz adam! Bak, Kureyş’in iki muannid büyükleri, birtek ihbar-ı gaybî ile imana geldiler. Ne kadar kalbin bozulmuş ki, mânevî tevatürle, bu ihbar-ı gaybî gibi binler mu’cizâtı işitiyorsun, yine kanaat-i tammen gelmiyor. Her ne ise, sadede dönüyoruz.

Hem, nakl-i sahih ile, Gazve-i Bedir’de, Hazret-i Abbas Sahabelerin eline esir düştüğü vakitte, fidye-i necat istenilmiş. O da demiş: “Param yok.” Hazret-i Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm ferman etmiş ki: “Zevcen Ümmü Fadl yanında bu kadar parayı filân yere bırakmışsın.” Hazret-i Abbas tasdik edip, “İkimizden başka kimsenin bilmediği bir sır idi.” O vakit kemâl-i imanı kazanıp İslâm olmuş.1

Hem, nakl-i sahih-i kat’î ile, muzır bir sâhir olan Lebid-i Yahudi, Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâmı rencide etmek için acip ve müessir bir sihir yapmış. Bir tarağa saçları sarmış, üstünde sihir yapmış, bir kuyuya atmış. Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm, Hazret-i Ali’ye ve Sahabelere ferman etmiş: “Gidiniz, filân kuyuda bu çeşit sihir âletlerini bulup getiriniz.” Gitmişler, aynen öyle bulup getirmişler. Herbir ipi açıldıkça, Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm dahi rahatsızlığından hiffet buluyordu.2

Dipnotlar - Arapça İbareler - Haşiyeler:

1 : Kadı Iyâz, eş-Şifâ, 1:343, Ali el-Kari, Şerhu’ş-Şifâ, 1:699; Hafâci, Şerhu’ş-Şifâ, 3:206, 207; el-Heysemî, Mecmeu’z-Zevâid, 6:85.
2 : Buharî, Tıb: 47, 49, 50; Edeb: 56; Daavât: 57; Bedü’l-Halk: 11; Müslim, Selâm: 43; İbni Mâce, Tıb: 45; Müsned, 6:57, 63, 96; Ali el-Kari, Şerü’ş-Şifâ, 1:706; Tebrîzî, Mişkâtü’l-Mesâbîh, (tahkik: el-Elbânî), 3:174, no. 5893.
« Önceki Sayfa  | | Sonraki Sayfa »
Önceki Risale: Beşinci Nükteli İşaret / Sonraki Risale: Yedinci Nükteli İşaret
Ekranı Genişlet
Lügat Listesi

Lügatler :

acip : hayrette bırakan
Batha : Mekke-i Mükerreme’de iki dağ arasında bulunan bir dere
biçare : çaresiz
ferman : emir, buyruk
fidye-i necat : kurtuluş fidyesi
harfiyen : aynen, hiçbir değişiklik yapmadan
Heyet : topluluk
hiffet : hafiflik, rahatlık
ihbar-ı gaybî : gayb âleminden, bilinmeyenden haber verme
kanaat-i tamme : tam ve kesin kanaat, inanma
kemâl-i iman : tam ve mükemmel bir iman
mânevî tevatür : yalan üzerine birleşmeleri mümkün olmayan bir topluluğun hadis-i şerifi mânâ yönünden aktarması veya aktarılırken susmak suretiyle doğruluğunu tasdik etmesi
mu’cizât : mu’cizeler; Allah’ın izniyle peygamberler tarafından ortaya konulup bir benzerini yapmakta başkalarını aciz ve hayrette bırakan olağanüstü hal ve hareketler
muannid : inatçı, inanmamakta ısrar eden
muzır : zararlı
müessir : tesirli, etkili
mülhid : dinsiz, inkârcı
nakl-i sahih-i : bir hadis-i şerifin Peygamber Efendimizden (a.s.m.) doğru ve sağlam kanallarla aktarılması
rencide etmek : incitmek, kırmak
Resul-i Ekrem : Allah’ın en şerefli ve değerli elçisi olan Hz. Muhammed (a.s.m.)
saded : asıl konu, esas mânâ
Sahabe : Hz. Peygamberi (a.s.m.) dünya gözüyle gören ve onun yolundan giden Müslümanlar
sâhir : sihirbaz
şehadet getirme : Kelime-i Şehadet getirip İslâm dinine girme
tasdik : doğrulama, onaylama
zevce : eş, hanım
Yükleniyor...