ON DOKUZUNCU NÜKTELİ İŞARET

Sabık işaretlerde, Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm Cenâb-ı Hakkın Resulü olduğu gayet kat’î ve şüphesiz bir surette ispat edildi. İşte, risaleti binler delâil-i kat’iye ile sabit olan Muhammed-i Arabî Aleyhissalâtü Vesselâm, vahdâniyet-i İlâhiyenin ve saadet-i ebediyenin en parlak bir delili ve en kat’î bir burhanıdır. Biz şu İşarette, o muşrık, parlak delile ve nâtık-ı sâdık burhana, hülâsatü’l-hülâsa bir icmal ile küçük bir tarif yapacağız. Çünkü, madem o delildir ve neticesi marifet-i İlâhiyedir; elbette delili tanımak ve vech-i delâletini bilmek lâzımdır. Öyle ise, biz de gayet muhtasar bir hülâsa ile vech-i delâletini ve sıhhatini beyan edeceğiz. Şöyle ki:

Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm, şu kâinatın mevcudatı gibi, Hâlık-ı Kâinatın vücuduna ve vahdetine kendi zâtı delâlet ettiği gibi, o kendi delâlet-i zâtiyesini, bütün mevcudatın delâletiyle beraber, lisanıyla ilân etmiştir. Madem delildir; biz de o delilin hüccet ve istikametine ve sıdk ve hakkaniyetine on beş esasta işaret ederiz:

BİRİNCİ ESAS: Hem zâtıyla, hem lisanıyla, hem delâlet-i haliyle, hem kaliyle, kâinatın Sâniine delâlet eden şu delil, hem hakikat-i kâinatça musaddak, hem sâdıktır. Çünkü, bütün mevcudatın vahdâniyete delâletleri, elbette, vahdâniyeti söyleyen zâtı tasdik hükmündedir. Demek, söylediği dâvâ da umum kâinatça musaddaktır.

Hem beyan ettiği kemâl-i mutlak olan vahdâniyet-i İlâhiye ve hayr-ı mutlak olan saadet-i ebediye, bütün hakaik-i âlemin hüsün ve kemâline muvafık ve mutabık olduğundan, o, dâvâsında elbette sâdıktır.

Demek, Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm, vahdâniyet-i İlâhiyeye ve saadet-i ebediyeye bir burhan-ı nâtık-ı sâdık ve musaddaktır.

İKİNCİ ESAS: Hem o delil-i sâdık ve musaddak, madem umum enbiyanın fevkinde binler mu’cizat ve neshedilmeyen bir şeriat ve umum cin ve inse şamil bir davet sahibi olduğundan, elbette umum enbiyanın reisidir. Öyle ise, umum enbiyanın mu’cizatlarının sırrını ve ittifaklarını câmidir. Demek, bütün enbiyanın kuvvet-i icmâı ve mu’cizatlarının şehadeti, onun sıdk ve hakkaniyetine bir nokta-i istinad teşkil eder.
Ekranı Genişlet
Lügat Listesi

Lügatler :

Aleyhissalâtü Vesselâm : Allah’ın salât ve selâmı onun üzerine olsun
beyan etme : açıklama, izah etme
beyan : açıklama, izah
burhan : delil, kanıt
burhan-ı nâtık-ı sâdık : doğru konuşan delil
delâlet etme : delil olma, işaret etme
delâlet-i hal : hâl ve hareketlerin işareti, delil olması
delâlet-i zâtiye : kendi zatıyla, bizzat kendisini eserleriyle göstererek delil olması, şahitlik etmesi
delil-i sâdık : doğru delil
enbiya : nebiler, peygamberler
fevkinde : üstünde
hakaik-i âlem : kâinattaki hakikatler, gerçekler
hakikat-i kâinat : yaratılmış olan herşeyin aslı, esası
hakkaniyet : doğruluk, gerçekçilik
Hâlık-ı Kâinat : evreni ve bütün varlıkları yaratan Allah
hayr-ı mutlak : her yönüyle hayırlı olan
hüccet : delil, kanıt
hülâsa : öz, özet
hülâsatü’l-hülâsa : özetin özet
hüsün : güzellik
icmal : kısaca, özet olarak
ins : insanlar
kâinat : evren, bütün yaratılmışlar
kal : söz, konuşma
kat’î : kesin, şüphesiz
kemâl : kusursuzluk, mükemmellik
mu’cizât : mu’cizeler; Allah’ın izniyle peygamberler tarafından ortaya konulup bir benzerini yapmakta başkalarını aciz ve hayrette bırakan olağanüstü hâl ve hareketler
muhtasar : kısa, özet
musaddak : doğrulanan
muşrık : parlak, aydınlatan, nur saçan
mutabık : uygun
muvafık : lâyık, uygun
nâtık-ı sâdık : dosdoğru konuşan
nesh : var olan şer’î bir hükmün, sonradan gelen yine şer’î bir hükümle yürürlülükten kaldırılması
Resul-i Ekrem : Allah’ın en şerefli ve değerli elçisi olan Hz. Muhammed (a.s.m.)
saadet-i ebediye : sonsuz mutluluk
sadık : doğru, gerçek
Sâni : herşeyi san’atlı ve mükemmel bir şekilde yaratan Allah
sıdk : doğruluk
sıhhat : sağlamlık, doğruluk
şâmil : içine alan, kapsayan
şeriat : Allah tarafından bildirilen kanun ve hükümler, İslâmiyet
tasdik : doğrulama, onay
umum : bütün
vahdâniyet : Allah’ın bir ve benzersiz oluşu ve ortağının bulunmayışı
vahdâniyet-i İlâhiye : Allah’ın bir ve tek olması
vahdet : birlik, teklik
vech-i delâlet : delâlet etme yönü, işaret edilen yön, mânâ
vücud : varlık, var oluş
Yükleniyor...