Hem Kur’ân’ın mertebe-i irşadında öyle bir genişlik var ki, birtek dersinde, Hazret-i Cibril (a.s.), bir tıfl-ı nevresîde ile omuz omuza o dersi dinler, hisselerini alırlar. Ve İbni Sina gibi en dâhi feylesof, en âmi bir ehl-i kıraatle diz dize aynı dersi okurlar, derslerini alırlar. Hattâ bazan olur ki, o âmi adam, kuvvet ve safvet-i iman cihetiyle, İbni Sina’dan daha ziyade istifade eder.

Hem Kur’ân’ın içinde öyle bir göz var ki, bütün kâinatı görür, ihata eder ve bir kitabın sahifeleri gibi kâinatı göz önünde tutar, tabakatını ve âlemlerini beyan eder. Bir saatin san’atkârı nasıl saatini çevirir, açar, gösterir, tarif eder. Kur’ân dahi, elinde kâinatı tutmuş, öyle yapıyor.

İşte şöyle bir Kur’ân-ı Azîmüşşandır ki, فَاعْلَمْ اَنَّهُ لآ اِلٰهَ اِلاَّ اللّٰهُ 1 der, vahdâniyeti ilân eder.

اَللّٰهُمَّ اجْعَلِ الْقُرْاٰنَ لَنَا فِى الدُّنْيَا قَرِينًا وَفِى الْقَبْرِ مُونِسًا وَفِى الْقِيٰمَةِ شَفِيعًا وَعَلَى الصِّراَطِ نُورًا وَمِنَ النَّارِ سِتْرًا وَحِجاَباً وَفِى الْجَنَّةِ رَفِيقاً وَاِلَى الْخَيْرَاتِ كُلِّهَا دَلِيلاً وَاِمَامًا. اَللّٰهُمَّ نَوِّرْ قُلُوبَنَا وَقُبوُرَنَا بِنوُرِ اْلاِيمَانِ وَالْقُرْاٰٰنِ وَنَوِّرْ بُرْهَانَ الْقُرْاٰٰنِ بِحَقِّ وَبِحُرْمَةِ مَنْ اُنْزِلَ عَلَيْهِ الْقُرْاٰنُ عَلَيْهِ وَعَلٰۤى اٰلِهِ الصَّلاَةُ وَالسَّلاَمُ مِنَ الرَّحْمٰنِ الْحَنَّانِ اٰمِينَ 2

Dipnotlar - Arapça İbareler - Haşiyeler:

1 : “Bil ki Allah’tan başka ilâh yoktur.” Muhammed Sûresi, 47:19.
2 : Allahım! Kur’ân’ı bize dünyada bir dost, kabirde ünsiyetli bir yoldaş, kıyamette bir şefaatçi, sırat üzerinde bir nur, Cehennem ateşine karşı bir siper ve örtü, Cennette bir refik, bütün hayırlara bir delil ve imam kıl. Allahım! Kalblerimizi ve kabirlerimizi iman ve Kur’ân nuruyla nurlandır. Üzerine Kur’ân indirilen zâtın Rahmân-ı Hannân’ın salât ve selâmı onun ve âlinin üzerine olsun hakkı ve hürmeti için, bize Kur’ân’ın burhanlarını aydınlat. Âmin.
« Önceki Sayfa  | | Sonraki Sayfa »
Önceki Risale: On Yedinci İşaret / Sonraki Risale: On Dokuzuncu Nükteli İşaret
Ekranı Genişlet
Lügat Listesi

Lügatler :

Aleyhissalâtü Vesselâm : Allah’ın salât ve selâmı onun üzerine olsun
âmi : öğrenim görmemiş, okumamış
beyan etme : açıklama, izah etme
Cenâb-ı Hak : Hakkın ta kendisi olan, şeref ve azamet sahibi yüce Allah
cihet : yön, taraf
dâhi : son derece zeki ve hikmet sahibi
delâil-i kat’iye : şüphesiz, kesin deliller
ehl-i kıraat : okuma yazma bilen
feylesof : filozof, felsefeci
ihata etmek : kuşatmak, kapsamak
kâinat : evren, bütün yaratılmışlar
kat’î : kesin
Kur’ân-ı Azîmüşşan : şan ve şerefi yüce olan Kur’ân
mertebe-i irşad : irşad derecesi, doğru yolu gösterme derecesi
Muhammed-i Arabî : Arapların içinden çıkan peygamberimiz Hz. Muhammed
nükte : ince ve anlamlı söz
resul : elçi, peygamber
Resul-i Ekrem : Allah’ın en şerefli ve değerli elçisi olan Hz. Muhammed (a.s.m.)
risalet : elçilik, peygamberlik
sabık : geçen, önceki
safvet-i iman : safî, temiz, dürüst iman
san’atkâr : yapan, sanatçı
suret : biçim, şekil
tabakat : tabakalar, dereceler
tıfl-ı nevresîde : yeni yetişmiş çocuk
vahdâniyet : Allah’ın benzersiz ve bir oluşu ve ortağının bulunmayışı
ziyade : çok, fazla
Yükleniyor...