ON SEKİZİNCİ İŞARET

Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâmın en büyük ve ebedî ve yüzer delâil-i nübüvveti câmi ve kırk vecihle i’câzı ispat edilmiş bir mu’cizesi dahi Kur’ân-ı Hakîmdir. İşte şu mu’cize-i ekberin beyanına dair Yirmi Beşinci Söz, takriben yüz elli sahifede, kırk vech-i i’câzını icmâlen beyan ve ispat etmiştir. Öyle ise, şu mahzen-i mu’cizat olan mu’cize-i âzamı o Söze havale ederek, yalnız iki üç nükteyi beyan edeceğiz.

BİRİNCİ NÜKTE: Eğer denilse, “İ’câz-ı Kur’ân belâğattedir. Halbuki umum tabakatın hakları var ki, i’câzında hisseleri bulunsun. Halbuki, belâğattaki i’câzı, binde ancak bir muhakkik âlim anlayabilir.”

Elcevap: Kur’ân-ı Hakîmin her tabakaya karşı bir nevi i’câzı vardır ve bir tarzda i’câzının vücudunu ihsas eder. Meselâ, ehl-i belâğat ve fesâhat tabakasına karşı, harikulâde belâğattaki i’câzını gösterir. Ve ehl-i şiir ve hitabet tabakasına karşı garip, güzel, yüksek üslûb-u bedîin i’câzını gösterir. O üslûp herkesin hoşuna gittiği halde, kimse taklit edemiyor. Mürur-u zaman o üslûbu ihtiyarlatmıyor; daima genç ve tazedir. Öyle muntazam bir nesir ve mensur bir nazımdır ki, hem âli, hem tatlıdır.

Hem kâhinler ve gaibden haber verenler tabakasına karşı, harikulâde ihbârât-ı gaybiyedeki i’câzını gösterir. Ve ehl-i tarih ve hâdisât-ı âlem uleması tabakasına karşı, Kur’ân’daki ihbârât ve hâdisât-ı ümem-i sâlife ve ahval ve vâkıât-ı istikbaliye ve berzahiye ve uhreviyedeki i’câzını gösterir. Ve içtimaiyat-ı beşeriye uleması ve ehl-i siyaset tabakasına karşı, Kur’ân’ın desâtir-i kudsiyesindeki i’câzını gösterir. Evet, o Kur’ân’dan çıkan şeriat-i kübrâ, o sırr-ı i’câzı gösterir.

Hem maarif-i İlâhiye ve hakaik-i kevniyede tevaggul eden tabakaya karşı, Kur’ân’daki hakaik-i kudsiye-i İlâhiyedeki i’câzı gösterir veya i’câzın vücudunu ihsas eder. Ve ehl-i tarîkat ve velâyete karşı, Kur’ân bir deniz gibi daima temevvücde olan âyâtının esrarındaki i’câzını gösterir. Ve hâkezâ, kırk tabakadan her tabakaya karşı bir pencere açar, i’câzını gösterir. Hattâ, yalnız kulağı bulunan ve bir derece mânâ fehmeden avam tabakasına karşı, Kur’ân’ın okunmasıyla, başka kitaplara benzemediğini, kulak sahibi tasdik eder. Ve o âmi der ki: “Ya bu Kur’ân bütün dinlediğimiz kitapların aşağısındadır bu ise, hiçbir düşman dahi diyemez ve hem yüz derece muhaldir. Öyle ise, bütün işitilen kitapların fevkindedir. Öyle ise mu’cizedir.”
« Önceki Sayfa  | | Sonraki Sayfa »
Önceki Risale: On Yedinci İşaret / Sonraki Risale: On Dokuzuncu Nükteli İşaret
Ekranı Genişlet
Lügat Listesi

Lügatler :

ahvâl : haller, durumlar
âli : yüce, yüksek
âmi : cahil, okumamış
avam : halk
âyât : âyetler, deliller
desâtir-i kudsiye : kudsî düsturlar, mukaddes prensipler
ehl-i belâğat : edebiyatçılar, söz ve ifade uzmanları
ehl-i fesâhat : dili doğru, düzgün, açık ve akıcı şekilde kullananlar
ehl-i siyaset : siyasetle uğraşanlar, siyasetçiler
ehl-i şiir : şiir ile uğraşanlar, şairler
ehl-i tarih : tarih ilmiyle uğraşanlar, tarihçiler
ehl-i tarikat ve velâyet : tarikata mensup olanlar, tasavvufla ilgilenenler ve Allah dostları, velîler
esrar : sırlar, gizli gerçekler
fehmetme : anlama, kavrama
fevkinde : üstünde
gaip : görünmeyen âlem
hâdisât-ı âlem : dünyada meydana gelen olaylar
hâdisât-ı ümem-i sâlife : geçmişteki milletlerin başına gelen hâdiseler
hakaik-i kevniye : varlıkların hakikatleri, gerçek mahiyetleri
hakaik-i kudsiye-i İlâhiye : Allah’a ait olan kutsal hakikatler, gerçekler hâkezâ
harikulâde : olağanüstü, hayranlık verici
hitabet : düzgün ve güzel söz söyleme san’atı
i’câz : mu’cizelik özelliği
içtimâiyât-ı beşeriye uleması : toplum bilimciler, sosyologlar
ihbarat : haber vermeler
ihbârât-ı gaybiye : gayb âleminden gelen haberler
ihsas : hissettirme, hatırlatma
kâhin : gelecekten haber veren kimse
maârif-i İlâhiye : Allah’ı tanıma ilimleri
mensur : nesir, düz yazı
mu’cize : Allah’ın izniyle peygamberler tarafından ortaya konulup bir benzerini yapmakta başkalarını aciz ve hayrette bırakan olağanüstü hâl ve hareketler
muhal : imkânsız, olmayacak şey
muntazam : düzenli, tertipli
mürur-u zaman : zamanın geçmesi
nazım : diziliş, tertip
sırr-ı i’câz : mu’cizelik sırrı
şeriat-i kübrâ : büyük şeriat, İslâmiyet
tasdik etme : doğrulama, onaylama
temevvüc : dalgalanma
tevaggul etme : meşgul olma, derinliğine dalma
ulema : âlimler
üslûb : ifade tarzı
üslûb-u bedî : eşsiz güzellikteki ifade tarzı
vâkıât-ı istikbaliye ve berzahiye ve uhreviye : ahiretle, kabir hayatıyla ve gelecekle ilgili olaylar
vücud : varlık, var oluş
Yükleniyor...