İkincisi, ehl-i şiir ve hitabet, yani muntazam nutuk okuyan ve güzel şiir söyleyenlere karşı öyle bir hayret verdi ki, parmaklarını ısırttı. Altınla yazılan en güzel şiirlerini ve Kâbe duvarlarına medar-ı iftihar için asılan meşhur Muallâkat-ı Seb’alarını indirtti, kıymetten düşürdü.

Hem gaipten haber veren kâhinleri ve sâhirleri susturdu. Onların gaybî haberlerini onlara unutturdu. Cinnîlerini tard ettirdi. Kâhinliğe hâtime çektirdi.

Hem ümem-i sâlifenin vekayiine ve hâdisât-ı âlemin ahvâline vakıf olanları hurafattan ve yalandan kurtarıp, hakikî hâdisât-ı maziyeyi ve nurlu olan vekayi-i âlemi onlara ders verdi.

İşte bu dört tabaka, Kur’ân’a karşı kemâl-i hayret ve hürmetle onun önüne diz çökerek şakirt oldular. Hiçbirisi hiçbir vakit birtek sûreyle muarazaya kalkışamadılar.

Eğer denilse: “Nasıl biliyoruz ki, kimse muaraza edemedi ve muaraza kàbil değil?”

Elcevap: Eğer muaraza mümkün olsaydı, herhalde teşebbüs edilecekti. Çünkü muarazaya ihtiyaç şedit idi. Zira dinleri, malları, canları, iyalleri tehlikeye düşüyor; muaraza edilseydi kurtulurlardı. Eğer muaraza mümkün olsaydı, herhalde muaraza edecektiler. Eğer muaraza edilseydi, muaraza taraftarları kâfirler, münafıklar çok, hem pek çok olduğundan, herhalde muarazaya taraftar çıkıp iltizam ederek herkese neşredeceklerdi. (Nasıl ki, İslâmiyetin aleyhinde herşeyi neşretmişler.) Eğer neşretseydiler ve muaraza olsaydı, herhalde tarihlere, kitaplara şâşaalı bir surette geçecekti. İşte, meydanda bütün tarihler, kitaplar; hiçbirisinde, Müseylime-i Kezzâbın birkaç fıkrasından başka yoktur.
« Önceki Sayfa  | | Sonraki Sayfa »
Önceki Risale: On Yedinci İşaret / Sonraki Risale: On Dokuzuncu Nükteli İşaret
Ekranı Genişlet
Lügat Listesi

Lügatler :

ahvâl : haller, durumlar
Aleyhissalâtü Vesselâm : Allah’ın salât ve selâmı onun üzerine olsun Aleyhisselâm
belâğat : sözün düzgün, kusursuz, yerinde, hâlin ve makamın icabına göre söylenmesi
Ceziretü’l-Arab : Arab yarımadası
cinnî : cinler
ehl-i belâğat : edebiyatçılar, söz ve ifade uzmanları
ehl-i şiir ve hitabet : şiir ve düzgün söz söyleme san’atıyla uğraşanlar
fesâhat : dilin doğru, düzgün, açık ve akıcı şekilde kullanılması
gaip : görünmeyen âlem
galibi : çoğunluğu
gaybî : gözle görülmeyecek bir şekilde
hâdisât-ı âlem : dünyada meydana gelen olaylar
hâdisât-ı maziye : geçmişte meydana gelen olaylar
hakikî : doğru, gerçek
hâtime : sonuç
Hazret-i İsâ : (bk. bilgiler – İsâ (a.s.))
hitabet : düzgün ve güzel söz söyleme san’atı
hurafat : aslı esâsı olmayan bâtıl rivayetler, batıl inanışlar
ilm-i tıp : tıp ilmi
kàbil : mümkün
kâhin : gelecekten haber veren kimse
kâhinlik : gelecekten haber verme
kemâl-i hayret : tam bir şaşkınlık
Kur’ân-ı Mu’cizü’l-Beyan : ifade ve açıklamalarıyla mu’cize olan Kur’ân malumât
medar-ı iftihar : övünme sebebi
muâraza : sözle mücadele, karşı gelme
muntazam : düzenli, intizamlı
nevi : tür, çeşit
Resul-i Ekrem : Allah’ın en şerefli ve değerli elçisi olan Hz. Muhammed (a.s.m.)
revaç : rağbet, değer, kıymet
sâhir : sihirbaz
şakirt : öğrenci, talebe
tard ettirme : kovma, kovdurtma
ümem-i sâlife : geçmişteki milletler
vâkıât-ı kevniye : varlıklarla ilgili vakıalar, olaylar
vekayi : olaylar, hadiseler
vekayi-i âlem : dünyada meydana gelen olaylar
ziyade : çok, fazla
Yükleniyor...