Halbuki, Kur’ân-ı Hakîm, yirmi üç sene mütemadiyen damarlara dokunduracak ve inadı tahrik edecek bir tarzda meydan okudu. Ve derdi ki:

“Şu Kur’ân’ın, Muhammedü’l-Emin gibi bir ümmîden nazîrini yapınız ve gösteriniz.

“Haydi, bunu yapamıyorsunuz; o zât ümmî olmasın, gayet âlim ve kâtip olsun.

“Haydi, bunu da getiremiyorsunuz; birtek zât olmasın. Bütün âlimleriniz, beliğleriniz toplansın, birbirine yardım etsin. Hattâ güvendiğiniz âliheleriniz size yardım etsin.

“Haydi, bununla da yapamayacaksınız. Eskiden yazılmış beliğ eserlerden de istifade edip, hattâ gelecekleri de yardıma çağırıp Kur’ân’ın nazîrini gösteriniz, yapınız.

“Haydi, bunu da yapamıyorsunuz. Kur’ân’ın mecmuuna olmasın da, yalnız on sûresinin nazîrini getiriniz.

“Haydi, on sûresine mukàbil, hakikî, doğru olarak bir nazîre getiremiyorsunuz. Haydi, hikâyelerden, asılsız kıssalardan terkip ediniz, yalnız nazmına ve belâğatine nazîre olsun getiriniz.

“Haydi, bunu da yapamıyorsunuz; birtek sûresinin nazîrini getiriniz.

“Haydi, sûre uzun olmasın; kısa bir sûre olsun, nazîrini getiriniz. Yoksa din, can, mal, iyalleriniz, dünyada da, âhirette de tehlikeye düşecektir.”

İşte, sekiz tabakada ilzam suretinde, Kur’ân-ı Hakîm yirmi üç senede değil, belki bin üç yüz senede bütün ins ve cinne karşı bu meydanı okumuş ve okuyor. Halbuki, evvelki zamanda o kâfirler can, mal ve iyâlini tehlikeye atıp en dehşetli yol olan harp yolunu ihtiyar ederek, en kolay ve en kısa olan muaraza yolunu terk ettiler. Demek muaraza yolu mümkün değildi.
« Önceki Sayfa  | | Sonraki Sayfa »
Önceki Risale: On Yedinci İşaret / Sonraki Risale: On Dokuzuncu Nükteli İşaret
Ekranı Genişlet
Lügat Listesi

Lügatler :

âlihe : ilâhlar, tanrılar
belâğat : sözün düzgün, kusursuz, yerinde, hâlin ve makamın icabına göre söylenmesi
beliğ : belâğatli; sözün düzgün, kusursuz, yerinde ve hâlin ve makamın icabına göre söylenmesi
fıkra : bölüm, kısım
hakikî : gerçek
iltizam etme : sarılmak, yapışmak
ilzam : susturma, cevap veremez hale getirme
ins : insanlar
iyal : bir kimsenin geçimini üstlendiği kimseler
kâtip : yazıcı, yazan
kıssa : ibretli hikâye
Kur’ân-ı Hakîm : her âyet ve sûresinde sayısız hikmet ve faydalar bulunan Kur’ân
mecmu : bütün, hepsi
muaraza : sözle mücadele, karşı gelme ve meydan okuma
Muhammedü’l-Emin : “güvenilir Muhammed” mânâsında Peygamberimize verilen bir ünvan
mukàbil : karşılık
münafık : iki yüzlü, inanmadığı halde inanmış görünen kişi
mütemadiyen : sürekli olarak
nazîr : benzer, eş
nazm : diziliş, tertip ve vezin
neşretme : yayma
suret : biçim, şekil
şâşaalı : gösterişli, göz alıcı bir şekilde
şedit : şiddetli, şiddetli
tahrik : harekete geçirme
terkip : birleştirme, sentez
ümmî : okuma yazma bilmeyen
zira : çünkü
Yükleniyor...