Solunda, kalblere ezvâk-ı ruhanî vermekle, vicdanları istişhad ederek “Bârekâllah” dediren Kur’ân-ı Mu’cizü’l-Beyâna hangi köşeden, hangi cihetten evham ve şübehâtın hırsızları girebilir?

Evet, Kur’ân-ı Mu’cizü’l-Beyan asırları, meşrepleri, meslekleri muhtelif olan enbiyanın, evliyanın, muvahhidînin kitaplarının sırr-ı icmâını câmidir. Yani, bütün o ehl-i kalb ve akıl, Kur’ân-ı Hakîm’in mücmel ahkâmını ve esâsâtını tasdik eder bir surette, o esâsâtı kitaplarında zikredip kabul etmişler. Demek onlar, Kur’ân şecere-i semâvîsinin kökleri hükmündedirler.

Hem Kur’ân-ı Hakîm vahye istinad ediyor ve vahiydir. Çünkü, Kur’ân’ı nâzil eden Zât-ı Zülcelâl, mu’cizât-ı Ahmediye (a.s.m.) ile, Kur’ân vahiy olduğunu gösterir, ispat eder. Ve nâzil olan Kur’ân dahi, üstündeki i’câz ile gösterir ki, Arştan geliyor. Ve münzel-i aleyh olan Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâmın bidâyet-i vahiydeki telâşı ve nüzul-ü vahiy vaktindeki vaziyet-i bîhuşu ve herkesten ziyade Kur’ân’a karşı ihlâs ve hürmeti gösteriyor ki, vahiy olup ezelden geliyor, ona misafir oluyor.

Hem o Kur’ân, bilbedâhe mahz-ı hidayettir. Çünkü onun muhalifi, bilmüşahede, küfrün dalâletidir.

Hem, bizzarure, Kur’ân envâr-ı imaniyenin madenidir. Elbette envâr-ı imaniyenin aksi zulümattır. Çok Sözlerde bunu kat’î olarak ispat etmişiz.

Hem Kur’ân, bilyakîn, hakaikin mecmaıdır. Hayalât ve hurafat, içine giremez. Teşkil ettiği hakikatli âlem-i İslâmiyet, izhar ettiği esaslı şeriat ve gösterdiği âli kemâlâtın şehadetiyle, âlem-i gayba ait olan bahislerinde dahi, âlem-i şehadetteki bahisleri gibi ayn-ı hakaik olduğunu ve içinde hilâf bulunmadığını ispat eder.
« Önceki Sayfa  | | Sonraki Sayfa »
Önceki Risale: On Yedinci İşaret / Sonraki Risale: On Dokuzuncu Nükteli İşaret
Ekranı Genişlet
Lügat Listesi

Lügatler :

ahkâm : hükümler, esaslar
âlem-i İslâmiyet : İslâm dünyası
bilbedâhe : ap açık bir şekilde
bilmüşahede : görür şekilde, görme derecesinde
bilyakîn : şüphesiz, tereddütsüz
bizzarure : ister istemez, zorunlu olarak
cami : içine alan, kapsayan
cihet : taraf, yön
dalâlet : sapıklık, inançsızlık, inkâr
envâr-ı imaniye : iman nurları
esâsât : esaslar, temeller
evham : vehimler, kuruntular, kuşkular
evliya : veliler, Allah’ın sevgili kulları
ezel : başlangıcı olmayan, sonsuz
ezvâk-ı ruhanî : ruhanî, mânevî zevkler
hakaik : hakikatler, gerçekler, doğrular
hakikat : gerçek, doğru
hayalât : hayaller
hurafat : aslı esâsı olmayan bâtıl rivayetler, batıl inanışlar
i’câz : mu’cizelik özelliği
ihlâs : samimiyet; ibadet ve davranışlarda sadece Allah’ın rızasını gözetme
istinad : dayanma
istişhad etme : şahid gösterme
izhar etme : ortaya çıkarma, gösterme
kat’î : kesin
mahz-ı hidâyet : tam bir hidâyet, doğru yol
mecma : toplanılan yer
meşrep : hareket tarzı, metod
mu’cize-i Ahmediye : Hz. Muhammed’in (a.s.m.) mu’cizesi
muhalif : aykırı, zıt
muhtelif : çeşitli, farklı
muvahhidîn : Cenâb-ı Hakkın varlığına ve birliğine inananlar
mücmel : kısa, özet
münzel-i aleyh : kendisine Allah tarafından indirilmiş
nâzil olma : inme, indirilme
Resul-i Ekrem : Allah’ın en şerefli ve değerli elçisi olan Hz. Muhammed (a.s.m.)
sırr-ı icmâ : icmâ sırrı, dağınık şeyleri bir araya toplama sırrı
suret : biçim, şekil
şeriat : kanunlar, esaslar
şübehat : şüpheler, tereddütler
tasdik etme : doğrulama, onaylama
Zât-ı Zülcelâl : sonsuz haşmet ve büyüklük sahibi olan Zât, Allah
ziyade : çok, fazla
zulümat : karanlıklar, dinsizlik, küfür
Yükleniyor...