Mü’minlerin kablelbülûğ vefat eden evlâtları, Cennette ebedî, sevimli, Cennete lâyık bir surette, daimî çocuk kalacaklarını; ve Cennete giden peder ve validelerinin kucaklarında ebedî medar-ı sürurları olacaklarını; ve çocuk sevmek ve evlât okşamak gibi en lâtîf bir zevki, ebeveynine temine medar olacaklarını; ve herbir lezzetli şeyin Cennette bulunduğunu; “Cennet tenasül yeri olmadığından, evlât muhabbeti ve okşaması olmadığını” diyenlerin hükümleri hakikat olmadığını; hem dünyada on senelik kısa bir zamanda teellümatla karışık evlât sevmesine ve okşamasına bedel, sâfi, elemsiz, milyonlar sene ebedî evlât sevmesini ve okşamasını kazanmak, ehl-i imanın en büyük bir medar-ı saadeti olduğunu, şu âyet-i kerime, 1 وِلْدَانٌ مُخَلَّدُونَ cümlesiyle işaret ediyor ve müjde veriyor.

İKİNCİ NOKTA

Bir zaman, bir zât, bir zindanda bulunuyor. Sevimli bir çocuğu yanına gönderilmiş. O biçare mahpus, hem kendi elemini çekiyor, hem veledinin istirahatini temin edemediği için, onun zahmetiyle müteellim oluyordu. Sonra, merhametkâr hâkim ona bir adam gönderir, der ki:

“Şu çocuk çendan senin evlâdındır. Fakat benim raiyetim ve milletimdir. Onu ben alacağım, güzel bir sarayda beslettireceğim.” O adam ağlar, sızlar, “Benim medar-ı tesellim olan evlâdımı vermeyeceğim” der.

Ona arkadaşları der ki: “Senin teessürâtın mânâsızdır. Eğer sen çocuğa acıyorsan, çocuk şu mülevves, ufunetli, sıkıntılı zindana bedel, ferahlı, saadetli bir saraya gidecek. Eğer sen nefsin için müteessir oluyorsan, menfaatini arıyorsan; çocuk burada kalsa, muvakkaten şüpheli bir menfaatinle beraber, çocuğun meşakkatlerinden çok sıkıntı ve elem çekmek var. Eğer oraya gitse, sana bin menfaati var. Çünkü padişahın merhametini celbe sebep olur, sana şefaatçi hükmüne geçer. Padişah onu seninle görüştürmek arzu edecek. Elbette görüşmek için onu zindana göndermeyecek, belki seni zindandan çıkarıp o saraya celb edecek, çocukla görüştürecek şu şartla ki, padişaha emniyetin ve itaatin varsa...”

Dipnotlar - Arapça İbareler - Haşiyeler:

1 : “Ebediyen yaşlanmayacak olan çocuklar.” Vâkıa Sûresi, 56:17 ; İnsan Sûresi, 76:19.
Önceki Risale: On Altıncı Mektup / Sonraki Risale: On Sekizinci Mektup
Ekranı Genişlet
Lügat Listesi

Lügatler :

âyet-i kerime : şerefli âyet, Kur’ân’ın herbir cümlesi
aziz : çok değerli, izzetli, saygın
biçare : çaresiz, zavallı
celb : çekme
çendan : gerçi, her ne kadar
ebedî : sonu olmayan, sonsuz
ebeveyn : anne-baba
ehl-i iman : mü’minler; Allah’a ve Allah’tan gelen herşeye inanan kimseler
elem : acı, keder, sıkıntı
hakikat : doğru, gerçek
hâkim : hükmeden, idareci
istirahat : rahatlık
itaat : emre uyma, boyun eğme
lâtîf : ince, hoş, güzel
mahpus : hapsedilmiş olan
medar : sebep, vesile
medâr-ı saadet : mutluluk kaynağı, sevinç vesilesi
medar-ı sürur : sevinç ve neşe kaynağı
medar-ı teselli : teselli kaynağı
menfaat : çıkar, yarar
merhamet : şefkat, acıma, iyilik etme
merhametkâr : merhametli
meşakkat : zahmet, sıkıntı
muhabbet : sevgi
muvakkaten : geçici olarak
mü’min : iman eden; Allah’a ve Allah’tan gelen her şeye inanan
mülevves : kirli, pis
müteellim : elem çeken, acı duyan
müteessir : üzülme, etkilenme
nefs : insanı zevk ve lezzetlere sevk eden kuvvet
peder : baba
raiyet : halk, vatandaş
saadetli : mutlu
sâfi : saf, hâlis, temiz
suret : şekil, biçim
şefaat : günahların bağışlanması için vesile
teellümat : elemler, acılar
teessürât : teessürler, üzüntüler
temin : sağlama
temsil : analoji, kıyaslama tarzında benzetme
tenasül : üreme
ufunetli : kötü ve pis kokulu
valide : anne
veled : çocuk
Yükleniyor...