İşte, ey Şeytan, senin rağmına, ehl-i hak ve insaf bu suretteki hakikatli muhakeme ile muhakeme ederler. Hattâ, en küçük bir delilde dahi Kur’ân’a karşı imanlarını ziyadeleştirirler. Senin ve şakirtlerinin gösterdiği yol ise:

Bir kere beşer kelâmı farz edilse, yani Arşa bağlanan o muazzam pırlanta yere atılsa, bütün mıhların kuvvetinde ve çok burhanların metanetinde birtek burhan lâzım ki onu yerden kaldırıp Arş-ı Mânevîye çaksın tâ küfrün zulümatından kurtulup imanın envârına erişsin. Halbuki buna muvaffak olmak pek güçtür. Onun için, senin desisenle, şu zamanda, bîtarafâne muhakeme sureti altında çokları imanlarını kaybediyorlar.

Şeytan döndü ve dedi: “Kur’ân beşer kelâmına benziyor; onların muhaveresi tarzındadır. Demek beşer kelâmıdır. Eğer Allah’ın kelâmı olsa, Ona yakışacak, her cihetçe harikulâde bir tarzı olacaktı. Onun san’atı nasıl beşer san’atına benzemiyor; kelâmı da benzememeli.”

Cevaben dedim: Nasıl ki Peygamberimiz (a.s.m.), mucizâtından ve hasâisinden başka, ef’al ve ahval ve etvârında beşeriyette kalıp, beşer gibi âdet-i İlâhiyeye ve evâmir-i tekvîniyesine münkad ve mutî olmuş. O da soğuk çeker, elem çeker, ve hâkezâ... Herbir ahval ve etvârında harikulâde bir vaziyet verilmemiş tâ ki ümmetine ef’âliyle imam olsun, etvârıyla rehber olsun, umum harekâtıyla ders versin. Eğer her etvârında harikulâde olsaydı, bizzat her cihetçe imam olamazdı, herkese mürşid-i mutlak olamazdı, bütün ahvâliyle rahmeten li’l-âlemîn olamazdı. 1

Aynen öyle de, Kur’ân-ı Hakîm, ehl-i şuura imamdır, cin ve inse mürşiddir, ehl-i kemâle rehberdir, ehl-i hakikate muallimdir. Öyle ise, beşerin muhaverâtı ve üslûbu tarzında olmak, zarurî ve kat’îdir. Çünkü, cin ve ins münâcâtını ondan alıyor, duasını ondan öğreniyor, mesâilini onun lisanıyla zikrediyor, edeb-i muaşeretini ondan taallüm ediyor, ve hâkezâ, herkes onu merci yapıyor. Öyle ise, eğer Hazret-i Mûsâ Aleyhisselâmın Tûr-i Sina’da işittiği kelâmullah tarzında olsaydı, beşer bunu dinlemekte ve işitmekte tahammül edemezdi ve merci edemezdi.

Dipnotlar - Arapça İbareler - Haşiyeler:

1 : bk. Enbiyâ Sûresi, 21:107.
« Önceki Sayfa  | | Sonraki Sayfa »
Önceki Risale: Yirmi Beşinci Mektup / Sonraki Risale: Yirmi Yedinci Mektup
Ekranı Genişlet
Lügat Listesi

Lügatler :

âdet-i İlâhiye : Allah’ın âdeti, kanunu
ahval : haller, davranışlar
Aleyhisselâm : Allah’ın selâmı onun üzerine olsun
beşer kelâmı : insan sözü
bîtarafâne : tarafsız
burhan : delil
cihet : yön, taraf
cin ve ins : cinler ve insanlar
desise : hile, aldatma
dua : yalvarma, yakarma
edeb-i muaşeret : görgü ve ahlâk kuralları
ef’al : fiiller, işler
ehl-i hakikat : doğru ve hak yolda olanlar
ehl-i kemâl : kemâl sahipleri, olgun kimseler
ehl-i şuur : şuur ehli, bilinç sahibi olanlar
envâr : nurlar, ışıklar
etvâr : tavırlar, hal ve hareketler
evâmir-i tekvîniye : yaratılışa ait emirler
hâkezâ : böylece, bunun gibi
hasâis : vasıflar, özellikler
kat’î : kesin
kelâmullah : Allah’ın kelâmı
küfür : inkâr, inançsızlık
merci : kaynak, başvurulacak yer
mesâil : meseleler
metanet : sağlamlık
mıh : çivi
mu’cizât : mu’cizeler, bir benzerini yapma konusunda başkalarını âciz bırakan olağanüstü şeyler
muallim : öğretmen
muhakeme : değerlendirme, yargılama
muhavere : karşılıklı konuşma
mutî : itaat eden, emre uyan
muvaffak : başarılı
münâcât : dua, yakarış
münkad : boyun eğen, bağlılık gösteren
mürşid : irşad edici, doğru yolu gösteren
mürşid-i mutlak : mutlak irşad edici, doğru yolu gösteren
rahmeten li’l-âlemîn : âlemlere rahmet olarak gönderilen Peygamberimiz
suret : şekil
taallüm : öğrenme
tahammül : dayanma, katlanma
Tûr-i Sina : Mûsâ (a.s.) peygamberin Allah’ın kelâmına nâil olduğu dağ
umum : bütün
ümmet : Peygambere inanıp onun yolundan gidenler
üslûb : ifade tarzı
zarurî : zorunlu, gerekli
zikretmek : anmak
zulümat : karanlıklar
Yükleniyor...