Meselâ, ehl-i velâyetin ehemmiyetle virdlerinde zikir ve tekrar ettikleri مَرَجَ الْبَحْرَيْنِ يَلْتَقِيَانِ - بَيْنَهُمَا بَرْزَخٌ لاَيَبْغِيَانِ 1 cümlesinde, daire-i vücub ile daire-i imkândaki bahr-i Rububiyet ve bahr-i ubûdiyetten tut, tâ dünya ve âhiret bahirlerine, tâ âlem-i gayb ve âlem-i şehadet bahirlerine, tâ şark ve garb, şimal ve cenuptaki bahr-i muhîtlerine, tâ Bahr-i Rum ve Fars bahrine, tâ Akdeniz ve Karadeniz ve Boğazına -ki mercan denilen balık ondan çıkıyor- tâ Akdeniz ve Bahr-i Ahmere ve Süveyş Kanalına, tâ tatlı ve tuzlu sular denizlerine, tâ toprak tabakası altındaki tatlı ve müteferrik su denizleriyle üstündeki tuzlu ve muttasıl denizlerine, tâ Nil ve Dicle ve Fırat gibi büyük ırmaklar denilen küçük tatlı denizlerle onların karıştığı tuzlu büyük denizlerine kadar, mânâsındaki cüz’iyatları var. Bunlar umumen murad ve maksud olabilir ve onun hakikî ve mecazî mânâlarıdır.

İşte onun gibi, اَلْحَمْدُ ِللّٰهِ رَبِّ الْعَالَمِينَ 2 dahi, pek çok hakaiki câmidir. Ehl-i keşif ve hakikat, keşiflerine göre ayrı ayrı beyan ederler. Ben de böyle fehmederim ki:

Semâvâtta binler âlem var. Yıldızların bir kısmı, herbiri birer âlem olabilir. Yerde de herbir cins mahlûkat birer âlemdir. Hattâ herbir insan dahi küçük bir âlemdir. رَبُّ الْعَالَمِينَ 3 tabiri ise, “Doğrudan doğruya her âlem, Cenâb-ı Hakkın rububiyetiyle idare ve terbiye ve tedbir edilir” demektir.

Dipnotlar - Arapça İbareler - Haşiyeler:

1 : “Allah iki denizi salıverdi ki, o denizler birbirleriyle karşılaşırlar. Aralarında ise bir engel vardır; birbirine karışmazlar.” Rahmân Sûresi, 55:19-20.
2 : “Ezelden ebede her türlü hamd ve övgü, şükür ve minnet, Âlemlerin Rabbi olan Allah’a mahsustur. Fâtiha Sûresi, 1:2.
3 : “Âlemlerin Rabbi...” Fâtiha Sûresi, 1:2; Bakara Sûresi, 2:131.
« Önceki Sayfa  | | Sonraki Sayfa »
Önceki Risale: Üçüncü Mebhas
Ekranı Genişlet
Lügat Listesi

Lügatler :

âhiret : öldükten sonraki sonsuz hayat
âlem-i gayb : gayb âlemi, görünmeyen âlem
âlem-i şehadet : görünen âlem
bahir : deniz, derya
Bahr-i Ahmer : Kızıl Deniz
bahr-i muhît : Okyanus
beyan etme : açıklama, izah
cami : içine alan, kapsayan
Cenâb-ı Hak : Hakkın tâ kendisi olan şeref ve yücelik sahibi Allah
cenup : güney
cüz’iyat : ferdî küçük şeyler
ehl-i keşif : mâneviyat âlemlerinde iman hakikatlerine keşif yoluyla ulaşan insanlar, veliler
fehm etme : anlama
ferman etmek : emretmek, buyurmak
garb : batı
hakaik : hakikatler, gerçekler
hakikat : gerçek ve doğru
hakikî : asıl, gerçek
keşif : gizli bir şeyi açığa çıkarma
Kur’ân-ı Hakîm : her âyet ve sûresinde sayısız hikmet ve faydalar bulunan Kur’ân
mahlûkat : varlıklar
maksud : kastedilen şey, gaye
mecazî : gerçek anlamı dışında başka bir mânâda kullanılan
murad : irade edilen, istenen
muttasıl : bitişik
müteferrik : ayrı ayrı
Resul-i Ekrem : Allah’ın en şerefli ve değerli elçisi olan Hz. Muhammed (a.s.m.)
Rububiyet : Rablık; Allah’ın herbir varlığa yaratılış gayelerine ulaşmaları için muhtaç olduğu şeyleri vermesi, onları terbiye edip idaresi ve egemenliği altında bulundurması
salisen : üçüncü olarak
semâvât : gökler
şark : doğu
şimal : kuzey
tabir : ifade
tedbir : çekip çevirme, ihtiyacını karşılama
umumen : bütünüyle
Yükleniyor...