Salisen: Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm ferman etmiş:

اِذَاۤ اَرَادَ اللّٰهُ بِقَوْمٍ خَيْرًا اَبْصَرَهُمْ بِعُيوُبِ اَنْفُسِهِمْ 1

Kur’ân-ı Hakîmde Hazret-i Yusuf Aleyhisselâm demiş:

وَمَاۤ اُبَرِّئُ نَفْسِى اِنَّ النَّفْسَ َلاَمَّارَةٌ بِالسُّوءِ 2

Evet, nefsini beğenen ve nefsine itimad eden, bedbahttır. Nefsinin ayıbını gören, bahtiyardır. Öyle ise sen bahtiyarsın.

Fakat bazan olur ki, nefs-i emmâre, ya levvâmeye veya mutmainneye inkılâp eder, fakat silâhlarını ve cihâzâtını âsâba devreder. Âsab ve damarlar ise, o vazifeyi âhir ömre kadar görür. Nefs-i emmâre çoktan öldüğü halde, onun âsârı yine görünür. Çok büyük asfiya ve evliya var ki, nüfusları mutmainne iken, nefs-i emmâreden şekvâ etmişler. Kalbleri gayet selim ve münevver iken, emrâz-ı kalbden vâveylâ etmişler. İşte bu zatlardaki, nefs-i emmâre değil, belki âsâba devredilen nefs-i emmârenin vazifesidir. Maraz ise, kalbî değil, belki maraz-ı hayalîdir.

İnşaallah, aziz kardeşim, size hücum eden nefsiniz ve emrâz-ı kalbiniz değil, belki mücahedenin devamı için beşeriyet itibarıyla âsâba intikal eden ve terakkiyât-ı daimîye sebebiyet veren, dediğimiz gibi bir hâlettir.

İKİNCİ MESELE

Eski hocanın sual ettiği üç meselenin izahatı, Risale-i Nur’un eczalarında vardır. Şimdilik icmâlî bir işaret edeceğiz.

Birinci suali: Muhyiddin-i Arabî, Fahreddin Râzî’ye mektubunda demiş: “Allah’ı bilmek, varlığını bilmenin gayrıdır.” Bu ne demektir? Maksat nedir de soruyor?

Evvelâ: Ona okuduğun Yirmi İkinci Sözün Mukaddimesinde tevhid-i hakikî ile tevhid-i zâhirînin farkındaki misal ve temsil, maksada işaret eder. Otuz İkinci Sözün İkinci ve Üçüncü Mevkıfları ve Makàsıdları, o maksadı izah eder.

Dipnotlar - Arapça İbareler - Haşiyeler:

1 : “Allah bir topluluk için hayır murad ettiğinde, onlara nefislerinin ayıplarını gösterir.” el-Aclûnî, Keşfü’l-Hafâ, 1:81.
2 : “Ben nefsimi temize çıkarmam. Çünkü nefis daima kötülüğü emreder.” Yusuf Sûresi, 12:53.
« Önceki Sayfa  | | Sonraki Sayfa »
Önceki Risale: Üçüncü Mebhas
Ekranı Genişlet
Lügat Listesi

Lügatler :

âhir : son
akaid : akideler, inançlar
âsâb : vücuttaki sinirler
âsâr : izler, neticeler
asfiya : Hz. Peygamber yolundan giden yüksek ilim ve takvâ sahibi hâlis kullar
aziz : değerli, büyük
bahtiyar : talihli, mutlu
bedbaht : kötü bahtlı, tahlihsiz
beşeriyet : insanlık
cihâzât : cihazlar, duyu ve organlar
ecza : parçalar, kısımlar
emrâz-ı kalb : kalp hastalıkları
evliya : veliler, Allah dostları
evvelâ : öncelikle
gayr : başkası
hâlet : durum, hâl
icmâlî : kısaca, özetle
inkılâp : değişme, dönüşme
İnşaallah : Allah’ın izniyle
intikal etme : ulaşma
itibariyle : özelliğiyle
itimad etme : güvenme
izah : açıklama
izahat : açıklamalar
levvâme : sürekli kendini kötüleyen nefis
makàsıd : maksatlar, gayeler
maksat : kastedilen, amaç
maraz : hastalık, illet
maraz-ı hayalî : hayalî hastalık
mevkıf : bölüm, kısım
misal : örnek
mukaddime : başlangıç, giriş
mutmainne : kendini terbiye etmiş nefis
mücahede : cihad etme
münevver : aydınlık, nurlanmış
nefis : bir kimsenin kendisi; insanı daima kötülüğe, maddî zevk ve isteklere sevk eden duygu
nefs-i emmâre : insanı daima kötülüğe, yasak zevk ve isteklere teşvik eden duygu
nüfus : nefisler
saniyen : ikinci olarak
selim : sağlam, güven içinde
şekvâ : şikayet
temsil : analoji, kıyaslama tarzında benzetme
terakkiyât-ı daimî : sürekli, yükseliş, ilerleme
tevhid-i hakikî : araştırarak, delilleriyle Allah’ın varlığını ve birliğini kabul etme
tevhid-i zahirî : yüzeysel bir bakış açısıyla “Allah’ın ortağı yok ve bu kâinat Onun mülküdür” şeklindeki îmânî tasdik
ulema-i ilm-i kelâm : kelâm ilmi âlimleri
usulüddin : din usulü, kelâm ilmi
vâveylâ : çığlık, feryad
Yükleniyor...