Öyle de, haşr-i ekber dahi öyle kolay zuhur eder. Madem bunu görüyorsunuz; onu dahi inkâr edemezsiniz. Ve hâkezâ...

Şu âyetlere, sair âyattaki derece-i belâğati kıyas edebilirsiniz. Acaba, şu tarzdaki âyâtın hakikî tercümesi mümkün müdür? Elbette değildir.

Olsa olsa, ya kısa bir meâl-i icmâlî veya âyetin her cümlesi için beş altı satır tefsir yazmak lâzım gelir.

BEŞİNCİ NÜKTE

Meselâ, اَلْحَمْدُ ِللهِ bir cümle-i Kur’âniyedir. Bunun en kısa mânâsı, ilm-i nahiv ve beyan kaidelerinin iktiza ettiği şudur:

كُلُّ فَرْدٍ مِنْ اَفْرَادِ الْحَمْدِ مِنْ اَىِّ حَامِدٍ صَدَرَ وَعَلٰى اَىِّ مَحْمُودٍ وَقَعَ مِنَ اْلاَزَلِ اِلَى اْلاَبدِ خَاصٌّ وَمُسْتَحِقٌّ لِلذَّاتِ الْوَاجِبِ الْوُجُودِ الْمُسَمّٰى بِاللهِ

Yani, “Ne kadar hamd ve medih varsa, kimden gelse, kime karşı da olsa, ezelden ebede kadar hastır ve lâyıktır o Zât-ı Vâcibü’l-Vücuda ki, Allah denilir.”

İşte, “Ne kadar hamd varsa” el-i istiğraktan çıkıyor.

“Her kimden gelse” kaydı ise, hamd masdar olup fâili terk edildiğinden, böyle makamda umumiyeti ifade eder.

Hem mef’ûlün terkinde, yine makam-ı hitâbîde külliyet ve umumiyeti ifade ettiği için, “her kime karşı olsa” kaydını ifade ediyor.

“Ezelden ebede kadar” kaydı ise, fiilî cümlesinden ismî cümlesine intikal kaidesi sebat ve devama delâlet ettiği için, o mânâyı ifade ediyor.

“Has ve müstehak” mânâsını, lillâh’taki lâm-ı cer ifade ediyor. Çünkü o lâm ihtisas ve istihkak içindir.
« Önceki Sayfa  | | Sonraki Sayfa »
Önceki Risale: Yirmi Sekizinci Mektup / Sonraki Risale: Otuzuncu Mektup
Ekranı Genişlet
Lügat Listesi

Lügatler :

adem : yokluk, hiçlik
âyât : âyetler
cevv-i semâ : gökyüzü, hava boşluğu
cümle-i Kur’âniye : Kur’ân’ın cümlesi, âyeti
delâlet etmek : işaret etmek, sözün kullanılmış olduğu asıl anlamı göstermek
derece-i belâğat : belâğat derecesi
ebed : sonu olmayan gelecek zaman, sonsuz
el-i istiğrak : tanımlama edatı olup başına geldiği isim, kendisiyle ilgili bütün mânâları içerir, örneğin el- insan = bütün insanlık
ezel : başlangıcı olmayan sonsuzluk
fail : işi yapan, özne
hâkezâ : böylece, bunun gibi
hakikî : asıl, gerçek
hamd : şükür ve övgü
haşr-i ekber : en büyük diriliş, öldükten sonra âhirette tekrar diriltilip Allah’ın huzurunda toplanma
hububat : tohumlar, taneli bitkiler
iktiza etmek : gerektirmek
ilm-i nahiv ve beyan : dilbilgisi ve belâğatın hakikat, mecaz, kinâye, teşbih ve istiâre gibi konularını öğreten ilim dalı .
inkâr etmek : inanmamak, kabul etmemek
intikal : geçme, geçiş
kaide : kural, düstur, prensip
katarat : damlalar
katre : damla
kemâl-i intizam : mükemmel derecede düzenlilik
külliyet : bütünlük, genellik
küre-i havaiye : hava küre, atmosfer
mahşer-nümun : mahşere benzer, mahşer örneği
makâm-ı hitâbî : hitab etme makamı, konuşma, seslenme mevkii
masdar : gr. bir fiilin yüklem ve zamana bağlı olmayan şekli, fiil kökü , yazmak, okumak vb.
meâl-i icmâlî : kısaca anlamını açıklama
medih : övgü
mef’ûl : dilbillgisinde tümleç; özne tarafından yapılan iş, öznenin fiilinin sonucu
meydan-ı tecrübe ve imtihan : imtihan ve deneme sahası
nükte : ince ve anlamlı söz
sair : diğer, başka
sebat : kararlı olma, sabit olma
semâ : hava, gök
suret : biçim, görünüş
umumiyet : genellik
Zât-ı Vâcibü’l-Vücud : varlığı zorunlu olan, var olmak için hiçbir sebebe ihtiyacı bulunmayan Zât, Allah
zemin : yeryüzü, dünya
zuhur etme : meydana gelme, ortaya çıkma
Yükleniyor...