O vakit, herbir âyât-ı Kur’âniye, gayet haşmetli ve vüs’atli bir makamdan, gayet kesretli ve muhtelif ve ehemmiyetli muhatabından, nihayetsiz azamet ve celâl sahibi Mütekellim-i Ezelîden ve makam-ı mahbubiyet-i uzmâ sahibi tercüman-ı âlişanından aldığı bir kuvvet-i ulviyet, cezâlet ve belâğat içinde, parlak, hem pek parlak bir nur-u i’câzı içinde gördüm. O vakit, değil umum Kur’ân, ya bir sûre, yahut bir âyet, belki herbir kelimesi birer mucize hükmüne geçti.

اَلْحَمْدُ ِللّٰهِ عَلٰى نُورِ اْلاِيمَانِ وَالْْقُرْاٰنِ 1 dedim; o ayn-ı hakikat olan hayalden, نَعْبُدُ’ nun’una girdiğim gibi çıktım ve anladım ki, Kur’ân’ın değil âyetleri, kelimeleri, belki nun-u نَعْبُدُ’ gibi bazı harfleri dahi mühim hakikatlerin nurlu anahtarlarıdır.

Kalb ve hayal, o nun-u نَعْبُدُ’ den çıktıktan sonra, akıl karşılarına çıktı, dedi: “Ben de hisse isterim. Sizin gibi uçamam. Ayaklarım delildir, hüccettir. Ayn-ı نَعْبُدُ 2 ve نَسْتَعِينُ 3 ’de, Mâbud ve Müsteân olan Hâlıka giden yolu göstermek lâzımdır ki, sizinle gelebileyim.”

O vakit kalbe şöyle geldi ki:

O mütehayyir akla de: Bak, kâinattaki bütün mevcudata: Zîhayat olsun, câmid olsun, kemâl-i itaat ve intizamla vazife suretinde ubûdiyetleri var. Bir kısmı, şuursuz, hissiz oldukları halde, gayet şuurkârâne, intizamperverâne ve ubûdiyetkârâne vazife görüyorlar. Demek bir Mâbud-u Bilhak ve bir Âmir-i Mutlak vardır ki, bunları ibadete sevk edip istihdam ediyor.

Dipnotlar - Arapça İbareler - Haşiyeler:

1 : İman ve Kur’ân nurundan dolayı Allah’a hamd olsun.
2 : Kulluk ederiz.
3 : Yardım dileriz.
« Önceki Sayfa  | | Sonraki Sayfa »
Önceki Risale: Yirmi Sekizinci Mektup / Sonraki Risale: Otuzuncu Mektup
Ekranı Genişlet
Lügat Listesi

Lügatler :

Aleyhissalâtü Vesselâm : Allah’ın salât ve selâmı onun üzerine olsun
âyât-ı Kur’âniye : Kur’ân’ın âyetleri
ayn-ı hakikat : gerçeğin ta kendisi
azamet : büyüklük, yücelik
belâğat : sözün düzgün, kusursuz, yerinde hâlin ve makamın icabına göre söylenmesi
câmid : cansız
celâl : yücelik, haşmet
cezâlet : akıcı ve düzgün ifade, güzel anlatım
ehemmiyet : değer, önem
gayet : çok
hakikat : doğru, gerçek
Hâlık : yaratıcı, herşeyi yaratan Allah
haşmetli : heybetli, görkemli
hitâb-ı izzet : izzetli ve şerefli hitap
hüccet : kanıt, delil
intizam : düzen, tertip
kâinat : evren, yaratılan herşey
kemâl-i itaat : tam ve mükemmel bir itaat
kesret : çokluk
kuvvet-i ulviyet : ulvî, yüce, İlâhî kuvvet
Mâbud : kendine ibadet edilen, Allah
makâm-ı mahbûbiyet-i uzmâ : en büyük sevgi makamı
mazi : geçmiş zaman
mevcudat : varlıklar
muhatap : kendisine karşı konuşulan
muhtelif : çeşitli
müstakbel : gelecek zaman
Müsteân : kendisinden yardım istenen, yardım beklenen Allah
mütehayyir : hayrete düşmüş
Mütekellim-i Ezelî : ezelî kelâm sıfatına sahip olan ve konuşması, hiçbir varlığın konuşmasına benzemeyen, Allah
nev-i beşer : insanlar, insanlık türü
nihayetsiz : sonsuz
nur-u i’câz : mu’cizelik nuru
Resul-i Ekrem : Allah’ın en şerefli ve değerli elçisi olan Hz. Muhammed (a.s.m.)
suret : biçim, görünüş
tebliğ etmek : bildirmek, ulaştırmak
tercümân-ı âlişan : şanlı tercüman
ubûdiyet : kulluk, ibadet
umum : bütün, genel
vüs’at : genişlik
zaman-ı hazır : şimdiki zaman
zîhayat : hayat sahibi, canlı
zîruh : ruh sahibi
zîşuur : şuur sahibi, bilinçli
Yükleniyor...