Ehl-i Sünnet ve Cemaatin bir kısım zâhirî uleması ve Ehl-i Sünnet ve Cemaate mensup bir kısım ehl-i siyaset gafil insanlar, ehl-i tarikatin içinde gördükleri bazı sûiistimâlâtı ve bir kısım hatîâtı bahane ederek, o hazine-i uzmâyı kapatmak, belki tahrip etmek ve bir nevi âb-ı hayatı dağıtan o kevser menbaını kurutmak için çalışıyorlar.

Halbuki eşyada kusursuz ve her ciheti hayırlı şeyler, meşrepler, meslekler az bulunur. Alâküllihal bazı kusurlar ve sûiistimâlât olacak.

Çünkü ehil olmayanlar bir işe girseler, elbette sûiistimal ederler. Fakat Cenâb-ı Hak, âhirette muhasebe-i a’mâl düsturuyla, adalet-i Rabbâniyesini, hasenat ve seyyiâtın muvazenesiyle gösteriyor.

Yani, hasenat râcih ve ağır gelse mükâfatlandırır, kabul eder; seyyiat râcih gelse cezalandırır, reddeder. Hasenat ve seyyiâtın muvazenesi kemiyete bakmaz, keyfiyete bakar. Bazı olur, birtek hasene bin seyyiâta tereccuh eder, affettirir.

Madem adalet-i İlâhiye böyle hükmeder ve hakikat dahi bunu hak görür. Tarikat, yani Sünnet-i Seniyye dairesinde tarikatin hasenâtı seyyiâtına kat’iyen müreccah olduğuna delil, ehl-i tarikat, ehl-i dalâletin hücumu zamanında imanlarını muhafaza etmesidir.

Âdi bir samimî ehl-i tarikat, sûrî, zâhirî bir mütefenninden daha ziyade kendini muhafaza eder. O zevk-i tarikat vasıtasıyla ve o muhabbet-i evliya cihetiyle imanını kurtarır.

Kebâirle fâsık olur, fakat kâfir olmaz, kolaylıkla zındıkaya sokulmaz. Şedit bir muhabbet ve metin bir itikadla aktab kabul ettiği bir silsile-i meşâyihi, onun nazarında hiçbir kuvvet çürütemez.

Çürütmediği için, onlardan itimadını kesemez. Onlardan itimadı kesilmezse, zındıkaya giremez. Tarikatte hissesi olmayan ve kalbi harekete gelmeyen, bir muhakkik âlim zat da olsa, şimdiki zındıkların desiselerine karşı kendini tam muhafaza etmesi müşkülleşmiştir.
« Önceki Sayfa  | | Sonraki Sayfa »
Ekranı Genişlet
Lügat Listesi

Lügatler :

âdi : sıradan, normal
aktab : kutuplar, büyük velilerden zamanının en büyük mürşidi olan kimseler
alâküllihal : ister istemez, her durumda
desise : hile, aldatma
ehl-i dalâlet : doğru ve hak yoldan sapmış olanlar, inançsız kimseler
ehl-i siyaset : siyasetle uğraşanlar, politikacılar, idareciler
ehl-i tarikat : tarikata mensup olanlar
eşya : şeyler, varlıklar
hasenat : hayırlar, iyilik ve güzellikler
hasene : iyilik
hatîât : hatalar, kusurlar
hazine-i uzmâ : büyük hazine, servet
itikad : inanç
itimadını kesmek : güvenini yitirmek, kaybetmek
kat’iyen : kesin olarak
kebâir : büyük günahlar
kemiyet : çokluk, nicelik
kevser : Cennette bulunan bir havuz
keyfiyet : durum, nitelik, özellik
meşrep : hareket tarzı, metod
muhabbet-i evliya : evliya sevgisi
muhafaza etmek : korumak
muhakkik : gerçekleri araştıran ve delilleriyle bilen kimse
muhasebe-i a’mâl : yapılan işlerden hesaba çekilme
muvazene : karşılaştırma, ölçme, tartma
müreccah olmak : üstün gelmek, ağır basmak
müşkülleşme : zorlaşma
nazar : bakış, dikkat
nevi : tür, çeşit
râcih : üstün gelen, ağır basan
seyyiat : günahlar, kötülükler
silsile-i meşâyih : şeyhler silsilesi
sûiistimâlât : kötüye kullanımlar
sûrî : gösterişte, şeklen
Sünnet-i Seniyye : Peygamberimizin söz, fiil ve hareketlerine dayanan yüce prensipler
şedit : şiddetli
tahrip etmek : bozmak
tarikat : tasavvuf adıyla Allah’ı tanımaya ve iman esaslarını inkişaf ettirerek insanı mânevî olgunluğa götüren yol
tereccuh etme : tercih edilme, üstün gelme
zâhirî mütefennin : maddî bir şekilde fenlerle uğraşan ve bilim adamı geçinen kimse
zahirî ulema : âyet ve hadislerin maksatlarına ulaşamayan ve sadece dış mânâlarına bağlı kalan âlimler
zevk-i tarikat : tarikat ve tasavvuf dairesindeki mânevî zevk
zındıka : dinsizlik, inançsızlık
ziyade : çok, fazla
Yükleniyor...